bir parça daha eksiliyorum sokaklarından.köşe başı telaşlarına tutsak düşüyorum. her köşe başı saçlarına,saçların sırat'a çıkıyor.yanık ten kokusu sızan köpründen bir adım gitsem düşeceğim,bir adım geri desem üşüyeceğim.saçlarına tutunmayı bilirdim elbet.ama ben sana ölmeye geldim,dönmeye değil...
şaçları sırat a uzayan kız;düşlerime gözlerini hapsettiğimden beri bir günah gibi doğdun uykularıma.yastık altına gömdüğüm karabasan düşlerimi bıraktın avuçlarıma ve zifirisi bitmek bilmeyen bir gecede sattın beni korkularına...
yanıldım,geç anladım.
seni severken günahları sevmişim meğer,gözlerine her baktığımda bir adım daha yaklaşmışım cehenneme...
şaçları sırat a uzayan kız;
şimdi sen en karanlık elbiselerini giyip,bu kenti günahlarına adayacaksın.mevsimlerin arasına sıkışmış yağmurların yokluğunda yakacaksın bu kenti.çocukluğumu,çocuk bakışlarımı katledeceksin.
oysa bir kirbit yeterdi cehennemi ayaklarına sermeye.yak desen yakardım bu kentide kendimide...
suretimi çiğnediğin kaldırım taşlarını söküp git kentimden,ben geceyi doldurup koynuma bu kent olurum,zifirisini damarlarıma aşılayıp bir kirbitte alev alev yanarım...
sen küllerimi ihanetine basıp git.
saçları sırat'a uzayan kız; yüreğinin fethedilemeyen kentlerine bakardım kilitli kapılar ardından.ölü rollerine bürünürdüm ama sen aldırmazdın devrilmelerime.susardın ve sustuğun kadar kaçardın.
bitmek bilmeyen bekleyişlerimin ardında günah bekçiliğine soyunuyordu en soylu yanlarım.
ansızın yüzümü tokatlıyan fırtınalara aldırmazdım...
kopup gitmiştiya ardından yüreğim,akbabanın karnına düşen lokma kadar değildimya yüreğinde...
olsun ben seni böylede sevmeye razıydım gitmeseydin.
Şimdi,gözlerime yüklediğin günahkar bakışları ezip,omuzlarından yükselmeliyim sırat'a...
Bir adım kalan soluğumuda devirip günahlarımın bedelinde yanmalıyım.sen zafer çığlıklarının sarhoşluğuyla kentleri günahlarına adamaya devam et.korktuğun karanlıkları aydınlatmanın sevevinciyle kundakla kentleri.zira ben yanarım ve bir dağın eteklerinde küllerimden yeniden