ıllılı.ıl.lı.. Yaz Yağmuru Forum ..ıl.lı.ıllılı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ıllılı.ıl.lı.. Yaz Yağmuru Forum ..ıl.lı.ıllılı


.•° | www.Yazyagmuru.biz | www.Yazyagmuru.net © °•.


 
PortaLAnasayfaSon Gönderilen MesajlarLatest imagesAramaGaleriKayıt OlGiriş yap
Similar topics

     

     ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938)

    Aşağa gitmek 
    YazarMesaj
    1@UR
    ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938) Genera10

    1@UR


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 19/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Erkek
    Zodyak Zodyak : Oğlak Horoz
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 6793
    Yaş Yaş : 42
    Nerden Nerden : YıKıK KeNtLi
    Hobileri Hobileri : YOQ
    Lakap Lakap : 10uR
    Ruh Hali Ruh Hali : ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938) Sicak10
    Takım Takım : ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938) Fenerb10

    ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938) Empty
    MesajKonu: ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938)   ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938) Icon_minitime21.09.07 14:22

    Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı olan Atatürk, anayasa gereğince dört yılda bir yeniden yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 1927, 1931, 1935 yıllarında olmak üzere üst üste toplam 3 kez TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçildi. Atatürk, 15–20-ekim 1927 tarihleri arasında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük yapıtı nutuk'u (Söylev), 29-ekim 1933 tarihinde de Onuncu Yıl Nutku'nu okudu. Nutuk, ulusal mücadelenin kimlere karşı, niçin ve nasıl verildiğini anlatıyordu ve mücadelenin Cumhuriyet kurulduktan sonraki aşamasında yapılması gerekenler konusunda da önemli bilgiler veriyordu. Türkiye için oldukça değerli olan bir konuşmaydı.

    2587 sayılı kanunla 24-kasim 1934 tarihinde ülke için yaptıkları, kazandığı zaferler ve Türklerin babası olması dolayısıyla Mustafa Kemal'e Atatürk soyadı verildi. Atatürk 1930'lu yıllarda eski Yunan başbakanı Venizelos tarafından nobel-baris-odulu’ne aday gösterildi.


    Sinsi Hastalık Siroz

    Milli çıkarlar ve devlet işlerinde son derece titiz olan, hiç bir mazeret kabul etmeyen Atatürk, çok çalıştığı için kendi sağlığına gerektiği kadar özen gösteremiyordu. Yaşayış tarzının sağlığına verebileceği zararlara karşı kayıtsızdı. Ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde görüyordu. Geceleri çok geç yatmakta, önemli bir durum olduğunda günlerce uykusuz kalarak aralıksız çalışmaktaydı. Büyük Nutku dikte ettirirken çalışanlardan bayılanlar olduğu halde, o ara vermeden dikte ettirmeye devam etmişti. Okumaya meraklı olan Atatürk ilgi duyduğu bir kitabı ne kadar hacimli olursa olsun saatlerce okur, bitirmeden bırakmazdı. Ancak 1937 yılında sağlığıyla ilgili olarak olumsuzluklar ortaya çıkmaya başladı.

    Atatürk genç yaştayken, Manastır Askerî İdadisinde öğrenim görürken ciddi bir sıtma hastalığı geçirmişti. Trablusgarp’a giderken attan düştüğü için İskenderiye’de tedavi gördüğü Salih Bozok’un anılarında dile getirilmişti. Derne savaşlarında ise gözünden yaralanmış ve Viyana’da tedavi görmüştü. Büyük Harp sırasında başlayan böbrek rahatsızlığı ise uzun süreler devam etmiş, 1918’de avusturya’da Karlsbad kaplıcalarında tedavi görmüştü. Atatürk’ün Millî Mücadele yıllarında da böbrek sancılarının devam ettiği, Sakarya Savaşı öncesinde üç kaburga kemiğinin kırıldığı bilinmekteydi. 1924 ve 1927 yıllarında, Cumhurbaşkanlığı döneminde, kalp rahatsızlıkları geçirdiyse de gerekli tedaviler sonucunda sağlığına kavuşmuştu. 1936 yılında soğuk algınlığı sonucu ateşli bir akciğer rahatsızlığı geçirmesine rağmen, oldukça sağlıklı görünmeyi başaran Atatürk, savaşın, mücadelenin ve zor koşulların olumsuz etkilerine rağmen yıllara meydan okuyordu. Ancak bu zorlu süreçler onu çok yıpratmıştı. Dolayısıyla 1937 yılının başlarından itibaren Atatürk’ün sağlık durumu bozulmaya, rahatsızlıklar kendini göstermeye başlamıştı. Ancak Atatürk, bu belirtilere yeterince önem vermemiş, ülke çıkarlarını kendi sağlığından üstün tuttuğu için geçici tedbirlerle yetinmişti.

    Atatürk’ün rahatsızlığına ilk teşhisi koyan Yalova Termal Kaplıcaları Müdürü Dr. Nihat Reşat Belger’di. 22-ocak 1938’de Dr. Belger kendisini muayene ettiğinde karaciğer büyümesi ve sertleşmesi teşhisini koydu. Atatürk içkiyi sevdiği için karaciğeri büyük zarar görmüştü. Kesin tanı için özel doktoru Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp çağrıldı ancak İrdelp’in teşhisi de farklı olmadı. Atatürk siroz olmuştu ve tedavi için ciddi bir perhiz ve istirahat gerekliydi.

    Atatürk bir kaç gün dinlendikten sonra 1-subat’ta Gemlik Suni İpek Fabrikası’nı, 2-subat’ta Merinos Fabrikasını açmak için Bursa’ya gitti. Fabrika açılışlarını yapıp, düzenlenen baloya katılan Atatürk, ertesi gün dolmabahce-sarayi’na döndüğünde bitkindi. Zatürreye yakalandı ancak on günlük bir tedaviden sonra sağlığına kavuştu.

    25-subat 1938’de Ankara’da gerçekleşen Balkan Antantı toplantısına katıldı, Balkan devlet adamları ile uzun görüşmeler yaptı. Ancak tüm bu çabalar ve yoğunluk onu yormaya devam ediyordu. Hastalığının artması üzerine, 6-mart 1938’de, Türk doktorları tarafından bir konsültasyon yapıldı ve Fransa’dan da tanınmış uzman Prof. Dr. Fiessinger davet edildi. 28-mart 1938’de siroz teşhisini doğrulayan Fiessinger’in Atatürk’e :“Büyük kumandan büyük harpler yaptınız. Muzaffer oldunuz. Ama bu işin kumandanı da benim. Siz bana tâbi olacaksınız, bana yardım edeceksiniz” dediği söylenmekteydi. Fiessinger’in ifadesini beğenen Atatürk, onun tavsiyelerine uymaya çalıştı.

    Hükümet ilk defa 30 Mart 1938’de, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün hastalığı ile ilgili resmî bir bildiri yayınladı. Bildiride, Fiessinger’in muayenesi sonucunda Atatürk’ün sağlığında endişe edilecek bir durum olmadığı ifadesi yer alıyordu.

    Ancak Atatürk, Cumhurbaşkanlığı görevini aksatmadan yürütmek ve özellikle Hatay sorununu sonuçlandırmak kararındaydı. Çünkü Fransa’nın Hatay meselesi konusundaki aldırmaz tutumundan rahatsız oluyordu. Türkiye’nin bu konudaki kesin kararlılığını göstermek için 20-mayis’ta Mersin’de askerî birliklerin geçit töreninde bulunup, 24-mayis’ta Adana’daki askerî birlikleri denetledi ancak ankara’ya döndüğünde bitkindi. Ankara’da sadece bir gün kaldıktan sonra 26-mayis’ta İstanbul’a hareket etti. Bu yolculuktan sonra ulu önder Ankara’yı bir daha göremeyecekti. Deniz havasının kendisine iyi geleceği ümit edilmekteydi ve hem devlet başkanlarını orda ağırlaması hem de dinlenmesi amacıyla Savarona yatı alındı. Dünya liderlerini ağırladığı Ertuğrul isimli yat eskiyince Cumhurbaşkanlık için yeni bir yat araştırması yaptırmıştı. Değerlendirme sonrasında, Brooklyn Köprüsü’nü inşa eden mühendis John Roebling’in kızı Emily Roebling Cadwallader tarafından hizmete sokulan Savarona isimli yat satın alındı. Yat bazı döşemeleri yenilendikten sonra Atatürk’ün ölümcül hasta olduğu dönemde İstanbul’a geldi. Atatürk, Savarona’da geçirdiği altı hafta boyunca kabine toplantıları düzenledi, romanya Kralı Carol da dâhil olmak üzere önemli konukları ve devlet başkanlarını ağırladı.

    29-mayis’ta yapılan muayene sonucu karnında su toplanmaya başladığı görülen Atatürk, 1-haziran’da Savarona yatına yerleşmiş 25-temmuz 1938’e kadar orada kalmıştı. Ancak geminin içi yaz sıcağında kavrulmakta olduğu için, Atatürk rahatsızlandı ve 8-temmuz’da Prof. Fiessinger 2. defa İstanbul’a geldi. Gerekli uyarılarda bulunan Fiessinger’ın mutlak istirahat önerisine rağmen, Atatürk, 9-temmuz’da Savarona’da Bakanlar Kuruluna saatlerce başkanlık etti. Fiessinger 16-temmuz’da 3. defa İstanbul’a gelerek, Atatürk’ün durumunun hassaslaşmakta olduğunu gördü ve Atatürk, 24/25-temmuz gecesi Dolmabahçe sarayına nakledildi.

    Hastalığına rağmen, Atatürk, dolmabahce-sarayi’nda Başbakanını, Bakanlarını, elçileri ve komutanları kabul ediyor ve ülke meselelerini sürekli olarak izliyordu. 3-eylul 1938’de Hatay Devleti’nin kuruluşunu “Türkiye Cumhuriyet’inin bir başarısı olarak” coşkuyla kutladı. Sağlığı gittikçe bozulan Atatürk, 5-eylul’de vasiyetini yazdı. 6-eylul’de Prof. Fiessinger dördüncü defa İstanbul’a gelerek, Atatürk’ün karnında toplanan suyu alarak onu rahatlattı. 11 Eylül’de düzenlenen raporda kesin istirahat öngörüldü. Buna göre ziyaretler sınırlı tutulacak ve yatakta dinlenilecekti.

    Sonraki günlerde karında asit toplanması ilerledi, genel durumda yorgunluk ve takatsizlik vardı. Ancak sinsi hastalık ilerlemekteydi. 16-ekim akşamı gelen ilk ağır koma 19-ekim’e kadar sürdü. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, 23-ekim gününe kadar sabah ve akşam günde iki defa sağlık durumunu belirten bildiriler yayınladı. 20-ekim’de koma durumundan kurtulan Atatürk, eseri olan Cumhuriyetin 15. yıldönümü törenlerine katılmak ve halkıyla bütünleşmek için Ankara’ya gitmek istiyordu. Ancak bu gerçekleşmedi. 29 Ekim’de bağrından çıktığı orduya bir mesajla seslenen Atatürk şunları söyledi:


    Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk Ordusu… Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini dâhilî ve haricî her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret vazifeni her an yapmaya hazır olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam iman ve itimadımız vardır.


    1-kasim 1938’de TBMM toplantısının açılış konuşmasını Atatürk’ün yerine Celal Bayar okudu ve Atatürk yakınlarıyla en son 6-kasim tarihinde görüştü. 7-kasim’da karnına 3. defa ponksiyon yapılarak su alındıktan sonra 8-kasim’da Atatürk tekrar ağır bir komaya girdi. Saat 19 dolaylarında başlayan koma gittikçe ağırlaştı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği 9-kasim 1938’de saat 24’de yayınladığı bildiride “Umumî durumunun tehlikeli bir hal aldığı” nı vurguladı.

    10-kasim Perşembe günü tüm Türkiye Cumhuriyeti ve dünya tarifsiz bir yasa boğuldu. Sevgili Atatürk, kendisini tedavi etmeye çabalayan hekimlerinin gözyaşları arasında, saat 9.05’te hayata veda etti.

    Hükümet acı haberi Türk halkına bir bildiri ile duyurdu:


    …Türk Milleti Ulu şefini, insanlık büyük evlâdını kaybetti. Milletimize içimiz yanarak bu tarife sığmayan ziyandan dolayı ve derin taziyelerimizi sunarız… Ölmez olan onun büyük eseri Cumhuriyet Türkiyesidir… Bugün ayrılığına ağladığımız Büyük Şefimiz Atatürk, her vakit Türk Milletine güvendi… Ebedî Türk Milleti, onun eserlerini ebediyete kadar yaşatacaktır. Türk gençliği onun kıymetli emaneti olan Türkiye Cumhuriyetini daima koruyacak ve onun izinde yürüyecektir. Kemal Atatürk, Türkün tarihinde ve gönlünde daima yaşayacaktır...


    Haber yurt içinde çok büyük üzüntü yarattı ve dünyada geniş yankılara yol açtı. Türkiye’nin millî kahramanının tabutu, 16-kasim’da Dolmabahçe Sarayı'nda hazırlanan katafalka konularak halkın ziyaretine açıldı. Sonsuz acılar içinde kıvranan halk, kurtarıcısı olan Atasına saygısını, bir insan seli oluşturarak hıçkırıklar ve gözyaşlarıyla dile getirdi.

    19-kasim’da kılınan cenaze namazından sonra Ulu Önder Atatürk’ün tabutu 12 general tarafından top arabasına alınarak önce Zafer torpidosuna sonra Yavuz zırhlısına aktarıldı. Atatürk’ün naaşını 101 tane top atışı ile selâmlayan Yavuz, şerefli emanetini İzmit’te özel trene aktardı. Yol boyunca halkın gözyaşlarıyla uğurladığı tren, 20-kasim günü Ankara garında yeni Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve hükümet erkânı tarafından karşılandı. Ankara, kaderini değiştiren ebedî şefini, 101 tane top atışıyla selâmladı. Ardından Atatürk’ün tabutu TBMM’de hazırlanan katafalka konuldu. Silâh arkadaşları, general, subay ve askerlerin tazim nöbeti tuttukları katafalkın önünden başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Ankaralılar saygıyla geçtiler. Atatürk’ün naaşı 21-kasim’da düzenlenen görkemli bir törenle, Etnografya Müzesi’nde hazırlanan, geçici kabirine yerleştirildi. Törende görülen manzara çarpıcıydı. Çünkü Atatürk tüm düşmanlarına karşı milli bağımsızlık bayrağını dalgalandırmış, sömürgecilere karşı savaşmış, esir milletlerin ümidi haline gelmişti. Şimdi ise, millî bağımsızlığın ve çağdaşlaşmanın sembolü olan ulu önderin arkasında dünyanın dört bir tarafından gelen temsilciler yer almışlardı. Tüm dünya ona büyük saygı duyuyordu. Bunlar arasında faşistler, demokratlar, Naziler, radikal İslamcılar da vardı ve herkes yan yana saygı yürüyüşüne katılmıştı. Türk halkı ise sonu gelmez acılar içinde kıvranarak Atasını uğurluyordu. Türk halkının bu derin acısını, ebedi Şefine olan minnet ve bağlılığını, 11-kasim’da oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, 21-kasim 1938 tarihli bir bildiri ile dile getirmişti:


    …Devletimizin bânisi ve milletimizin fedakâr, sadık hadimi (hizmet edeni); İnsanlık idealinin mümtaz siması; Eşsiz kahraman Atatürk; Vatan sana minnettardır. Bütün ömrünü hizmetine verdiğim Türk milleti ile beraber senin huzurunda tazim ile eğiliyoruz...


    Atatürk' ün naaşı Anıtkabir yapılıncaya dek on beş sene bu geçici kabirde kaldı ve 10 Kasım 1953' te büyük bir merasimle, ebedi istirahat yeri olan Anıtkabir' e nakledildi. O, Türk' ün tarihinde ve gönlünde ebediyen yaşayacaktır, ölümsüzdür. O bir kumandan olarak birçok savaş kazanmış, bir lider olarak kitleleri etkilemiş, bir devlet adamı olarak başarılı bir yönetim sergilemiş ve nihayet bir devrimci olarak bir toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve hukuki yapısını kökten değiştirmeyi başarmış; dünya tarihindeki en üstün şahsiyetlerden birisi olmuştur. Tarih onu Türk ulusunun en şerefli evlatları ve insanlığın en büyük liderleri arasında sayacaktır.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
     
    ULU ÖNDERİMİZİN CUMHURBAŞKANLIK GÖREVİ (1923 - 1938)
    Sayfa başına dön 
    1 sayfadaki 1 sayfası
     Similar topics
    -

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    ıllılı.ıl.lı.. Yaz Yağmuru Forum ..ıl.lı.ıllılı :: (¯`·.(¯`·.(¯`·. KüLTüR .·´¯).·´¯).·´¯) :: Atatürk Köşesi-
    Buraya geçin: