ıllılı.ıl.lı.. Yaz Yağmuru Forum ..ıl.lı.ıllılı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ıllılı.ıl.lı.. Yaz Yağmuru Forum ..ıl.lı.ıllılı


.•° | www.Yazyagmuru.biz | www.Yazyagmuru.net © °•.


 
PortaLAnasayfaSon Gönderilen MesajlarLatest imagesAramaGaleriKayıt OlGiriş yap
Similar topics

     

     Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !

    Aşağa gitmek 
    Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4
    YazarMesaj
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:44

    “Evet.”
    “Peki o zaman” diye bitirdi Bella. “Evet.”
    “Vay… Edward Cullen.” Ondan hoşlanıyor ya da hoşlanmıyor bu yine de büyük bir
    şey.
    “Biliyorum.” dedi iç çekerek Bella.
    Ses tonu Jessica’yı cesaretlendirdi. Sonunda – anlıyor gibi konuşuyor!
    Bekle!” dedi Jessica aniden en hayati sorusunu hatırlayarak. “Seni öptü mü?”
    Lütfen evet de ve sonra her saniyeyi anlat!
    “Hayır.” diye mırıldandı Bella ve sonra yüzü asılarak ellerine baktı. “Öyle değil.”
    Lanet olsun. Keşke… Ha. O da bunu dilermiş gibi.
    Suratımı astım. Bella bir şeye üzülmüş gibi görünüyordu; ama bu Jessica’nın
    tahmin ettiği gibi hayal kırıklığı olamazdı. Bunu isteyemezdi. Öğrendiklerinden
    sonra değil. Dişlerime yakın olmak istemezdi. Bildiğine göre sivri dişlerim vardı.
    Titredim.
    “Belki cumartesi…” diye kışkırttı Jessica.
    Bella “Gerçekten şüpheliyim.” dediğinde daha da rahatsız gözüktü.
    Evet gerçekten istiyor. Bu onun için berbat bir durum.
    Jessica’nın haklı gibi görünmesinin sebebi bütün bunları onun bakış açısından
    izlemem miydi?
    Yarım saniyeliğine bu fikir dikkatimi dağıtmıştı imkansızlığı onu öpmenin
    nasıl bir şey olacağı. Benim dudaklarıma karşı onun dudakları soğuk taşa karşı
    sıcak yumuşak ipek…
    Ve sonra o ölürdü.
    Ürpererek kafamı salladım ve kendimi dikkatimi vermeye zorladım.
    “Ne konuştunuz?” Onunla konuştun mu yoksa şimdi yaptığın gibi ağzından her şeyi
    zorla çekip almak zorunda mı kaldı?
    Acıklı bir şekilde güldüm. Jessica’nın tahmini çok uzak değildi.
    “Bilmiyorum Jess pek çok şeyden. İngilizce kompozisyonundan biraz konuştuk.”
    Çok az. Daha da geniş gülümsedim.
    Ah hadi AMA! “Lütfen Bella! Bana biraz detay ver.”
    Bella bir an tereddüt etti.
    “Peki… tamam. Bir tane var. Garsonun onunla nasıl flört etmeye çalıştığını
    görmeliydin; ama o ona hiç dikkat etmedi bile.”
    Paylaşmak için ne kadar garip bir ayrıntı. Bella’nın fark etmesine şaşırmıştım.
    Çok önemsiz bir şey gibi görünüyordu.
    İlginç… “Bu iyi bir işaret. Güzel miydi?”
    Hmm. Jessica bunun üzerine benim tahmin ettiğimden daha çok düşünmüştü.
    Mutlaka bir kız işi olmalıydı.
    “Çok.” dedi Bella ona. “Ve muhtemelen on dokuz ya da yirmi yaşındaydı.”
    Jessica’nın dikkati bir anlığına pazartesi günü Mike’la olan anısıyla dağılmıştı
    – Mike Jessica’nın güzel olduğunu bile düşünmediği bir garsona çok arkadaş canlısı
    davranmıştı. Anıyı itti ve sinirini bastırarak ayrıntılarla ilgili sorusuna geri döndü.
    “Daha iyi. Senden mutlaka hoşlanıyor olmalı.”
    “Öyle sanıyorum.” dedi Bella yavaşça ve ben sıramın kenarındaydım
    vücudum hareketsiz ve sertti. “Ama söylemek zor. Her zaman çok gizemli.”
    Düşündüğüm kadar şeffaf ve kontrol dışı olmamalıydım. Yine de…
    dikkatliliğiyle… nasıl ona aşık olduğumu anlayamazdı? Konuşmamızı kafamdan
    tekrar geçirdim ve kelimeleri sesli söylemediğime neredeyse şaşırdım. Bu bilgi her
    sözümüzde alt metin olarak yer alıyormuş gibiydi.
    Vay. Bir erkek modelin karşısında nasıl oturur da konuşabilirsin? “Nasıl oluyor da
    onunla yalnız kalabilecek kadar cesur olabiliyorsun bilmiyorum.” dedi Jessica.
    Bella’nın yüzünde birdenbire şok belirdi. “Niye?”
    Garip bir tepki. Ne kastettiğimi düşündü? “O çok…” Doğru kelime ne? “Korkunç.
    Onunla konuşurken ne söyleyeceğimi bilemiyorum.”
    Bella gülümsedi. “Ben de onun etrafındayken tutarlı olma konusunda problem
    yaşıyorum.”
    Mutlaka Jessica’ya kendini iyi hissettirmeye çalışıyor olmalıydı. Biz
    beraberken neredeyse doğal olmayacak kadar soğukkanlıydı.
    “Pekala.” dedi Jessica iç çekerek. “O inanılmaz derecede göz kamaştırıcı.”
    Bella’nın yüzü birdenbire soğudu. Gözlerinde bir ortada bir adaletsizlik
    olduğu ve buna gücendiği zamanlarda olduğu gibi şimşekler çaktı. Jessica onun yüz
    ifadesindeki değişikliği fark etmedi.
    “Onunla ilgili bundan daha çok şey var.” dedi.
    Ooo. Şimdi bir yere geliyoruz. “Gerçekten mi? Ne gibi?”
    Bella bir süre dudağını ısırdı. “Doğru anlatamam” dedi sonunda. “Ama
    yüzünün arkasında çok daha inanılmaz.” Jessica’dan uzağa baktı gözleri hafifçe
    odağını kaybetmişti sanki çok çok uzaktaki bir şeye bakıyormuş gibi.
    Şimdi hissettiğim duygu Carlise ve Esme bani hak ettiğimden fazla
    övdüklerinde hissettiğime biraz benziyordu. Benzer; ama daha şiddetli daha yakıcı.
    Bu saçmalıklarını başka bir yerde sat – o yüzden daha iyi hiçbir şey yok. Tabii söz
    konusu vücudu değilse. Bayılacağım. “Bu mümkün mü?” Jessica kıkırdadı.
    Bella dönmedi. Jessica’yı görmezden gelerek uzaklara bakmaya devam etti.
    Normal bir insan zevk alıyor olurdu. Belki soruları basit tutarsam. Ha ha. Bir
    anaokulu çocuğuyla konuşuyormuşum gibi. “O zaman ondan hoşlanıyor musun?”
    Yine dimdik duruyordum.
    Bella Jessica’ya bakmadı. “Evet.”
    “Yani ondan gerçekten hoşlanıyor musun?”
    “Evet.”
    Şu kızarmaya bak!
    Bakıyordum.
    “Ondan ne kadar hoşlanıyorsun?” diye sordu Jessica.
    İngilizce sınıfı alevler içinde kalabilirdi ve ben fark etmezdim bile.
    Bella’nın yüzü şimdi parlak kırmızıydı – sıcaklığı zihinsel resimden neredeyse
    hissedebiliyordum.
    “Çok.” diye fısıldadı. “Onun benden hoşlandığından daha çok; ama bununla ilgili
    ne yapabilirim bilmiyorum.”
    Kahretsin! Bay Varner ne sordu? “Iı – hangi sayı Bay Warner?”
    Jessica’nın artık Bella’yı sorgulayamaması iyiydi. Bir dakikaya ihtiyacım vardı.
    Bu kız ne düşünüyordu şimdi? Benden hoşlandığından daha çok? Nasıl bu sonuca
    varabilmişti? Ama bununla ilgili ne yapabilirim bilmiyorum? Bu ne anlama geliyordu?
    Bu sözlere mantıklı bir açıklama bulamıyordum. Neredeyse anlamsızlardı.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:45

    Açık şeyler mantıklı şeyler onun o garip beyninde bir şekilde bükülüp geriye
    gidiyordu. Benden hoşlandığından daha çok? Belki de henüz gelenekleri
    reddetmemeliydim.
    Dişlerimi gıcırdatarak saate öfkeyle baktım. Dakikalar bir ölümsüze nasıl bu
    kadar inanılmaz derecede uzun gelebilirdi? Bakış açım neredeydi?
    Bay Varner’ın bütün trigonometri dersi boyunca çenem kasılıydı. Ondan
    kendi sınıfımdaki dersten daha çok şey duydum. Bella ve Jessica tekrar konuşmadı;
    ama Jessica Bella’ya birkaç kere baktı ve bir kere yüzü görünmeyen bir sebeple
    parlak kırmızıydı.
    Öğle yemeği yeterince hızlı gelemedi.
    Jessica’nın ders bittiğinde benim beklediğim cevaplardan bazılarını
    alabileceğinden emin değildim; ama Bella ondan daha hızlıydı.
    Zil çalar çalmaz Jessica’ya döndü.
    “İngilizce’de Mike bana senin pazartesi akşamıyla ilgili bir şey söyleyip söylemediğini
    sordu.” dedi Bella bir gülümseme dudaklarının kenarlarını yukarı kaldırırken.
    Bunun ne olduğunu anladım – saldırı en iyi savunmadır.
    Mike beni mi sordu? Mutluluk Jessica’nın zihnini alışıldık sahteliğinden aniden
    korunmasız yumuşak bir hale getirdi. “Şaka yapıyorsun! Ne dedin?”
    “Çok eğlendiğini anlattığını söyledim – ve memnun olmuş göründü.”
    “Onun tam olarak ne söylediğini ve senin tam cevabını söyle!”
    Belli ki bugün Jessica’dan alacağım bu kadardı. Bella da sanki aynı şeyi
    düşünüyormuş gibi gülümsüyordu. Kazanmış gibi.
    Öğle yemeği ayrı bir hikaye olacaktı. Ondan cevap almakta Jessica’dan daha
    başarılı olacaktım bunu mutlaka başaracaktım.
    Dördüncü derste Jessica’yı arada kontrol etmeye zorlukla dayanabildim.
    Onun Mike Newton’la ilgili takıntılı düşüncelerine sabrım yoktu. Son iki haftadır
    ondan yeterince çekmiştim. Canlı olduğu için şanslıydı.
    Cansızca Alice ile beden dersine yürüdüm insanlarla fiziksel aktivite yapma
    zamanı geldiğinde her zaman yaptığımız gibi. Benim takım arkadaşımdı doğal
    olarak. Badminton’ın ilk günüydü. Sıkıntıyla iç çektim ve raketi yavaş çekimle kuşa
    vurup karşı tarafa gönderdim. Lauren Mallory diğer takımdaydı; kaçırdı. Alice
    tavana bakarak raketini sopa gibi döndürüyordu.
    Hepimiz bedenden nefret ederdik özellikle Emmett. Oyunlarda şike yapmak
    onun kişisel felsefesine göre bir hakaretti. Beden bugün normalden daha kötü
    göründü – Emmett’in her zaman hissettiği gibi sinirliydim.
    Kafam sabırsızlıktan patlamadan önce Koç Clapp oyunları bitirdi ve bizi
    erken gönderdi. Kahvaltıyı atladığı için gülünç derecede minnettardım – yeni bir
    diyet denemesi – ve bunu izleyen açlığı onu kampüsü terk edip yağlı yemek yeme
    konusunda acele ettirmişti. Yarın tekrar başlayacağına kendi kendine söz verdi…
    Bu bana Bella’nın dersi bitmeden matematik binasına gitmek için yeterince zaman
    verdi.
    İyi eğlenceler diye düşündü Alice Jasper’la buluşmaya giderken. Sadece birkaç
    gün daha sabredeceğim. Sanırım Bella’ya benden selam söylemezsin değil mi?
    Sinirlenerek kafamı salladım. Bütün psişikler böyle kendini beğenmiş miydi?
    Bu haftasonu güneşli olacak. Planlarını tekrar gözden geçirmek isteyebilirsin.
    Ters istikamete doğru ilerlerken iç çektim. Kendini beğenmiş; ama kesinlikle
    yararlı.
    Kapının yanındaki duvara yaslanıp bekledim. Jessica’nın sesini tuğlaların
    arasından düşünceleri gibi duyabilecek kadar yakındım.
    “Bugün bizimle oturmuyorsun değil mi?” Sarhoş gibi duruyor… Bahse girerim ki
    bana söylemediği tonlarca şey var.
    “Sanmıyorum.” diye cevapladı Bella garip şekilde emin olamayarak.
    Ona öğle yemeğini beraber geçireceğimize dair söz vermemiş miydim? Ne
    düşünüyordu?
    Sınıftan beraber çıktılar ve beni gördüklerinde ikisinin de gözleri büyüdü; ama
    sadece Jessica’yı duyabildim.
    Hoş. Vay. Ah evet bana söylediğinden daha fazlası dönüyor burada. Belki bu gece
    onu ararım… ya da belki onu cesaretlendirmemeliyim. Hah. Umarım onu aceleyle geçer.
    Mike tatlı ama… vay.
    “Görüşürüz Bella.”
    Bella bana doğru yürüyüp bir adım geride durakladı hala emin değildi.
    Yanakları pembeydi.
    Onu tereddüdünün arkasında korku olmadığını anlayacak kadar iyi
    tanıyordum. Belli ki bu kendi hisleriyle benimkiler arasında hayal ettiği uçurumla
    alakalıydı. Benden hoşlandığından daha çok. Gülünç!
    “Merhaba” dedim sesim sertti.
    Yüzü daha da parladı. “Selam.”
    Başka bir şey söylemeye meyilli gözükmüyordu o yüzden kafeteryaya doğru
    yöneldim ve sessizce yanımda yürüdü.
    Ceket işe yaramıştı – kokusu her zaman olduğu gibi darbe vurmamıştı. Sadece
    zaten hissettiğim acıyı biraz şiddetlendirmişti. Yapabileceğime inandığımda bunu
    daha kolay görmezden gelebiliyordum.
    Bella sıradayken huzursuzdu dalgınlıkla montunun fermuarıyla oynuyor ve
    ağırlığını gerginlikle bir ayağından diğerine veriyordu. Bana sık sık bakıyordu; ama
    gözlerimiz buluştuğunda utanmış gibi aşağı bakıyordu. Bu pek çok insan bize
    baktığı için miydi? Belki yüksek sesli fısıltıları duyabiliyordu – dedikodu iç seslerde
    olduğu kadar konuşmalarda da mevcuttu.
    Ya da belki yüz ifademden başının belada olduğunu anlamıştı.
    Yemeğini almaya başlayana kadar hiçbir şey söylemedi. Ne sevdiğini
    bilmiyordum – daha değil – o yüzden her şeyden birer tane aldım.
    “Ne yapıyorsun?” diye tısladı alçak bir sesle. “Bunların hepsini benim için
    almıyorsun değil mi?”

    ıÜüKafamı salladım ve tepsiyi kasaya götürdüm. “Yarısı benim için tabii ki.”
    Şüpheyle kaşını kaldırdı; ama ben yemeği öderken ve onunla geçen haftaki
    kan grubu ölçümünde yaşadığı feci deneyimden önce oturduğumuz masaya
    yürürken başka hiçbir şey söylemedi. Birkaç günden daha fazla zaman geçmiş gibi
    geliyordu. Şimdi her şey farklıydı.
    Yine karşıma oturdu. Tepsiyi ona ittim.
    “Ne istersen al.”
    Bir elma aldı ve yüzünde şüpheli bir bakışla elinde döndürdü.
    “Merak ediyorum…”
    Ne büyük sürpriz.
    “Biri sana yemek yeme konusunda meydan okursa ne yaparsın?” diye devam
    etti insan kulaklarının yakalayamayacağı bir sesle. Ölümsüz kulakları ayrı bir
    konuydu eğer dikkat ediyorlarsa. Muhtemelen onlara daha önce bahsetmeliydim…
    “Her zaman meraklısın” diye şikayet ettim. Ah pekala. Daha önce yapmamış
    değildim. Rolün bir parçasıydı. Hoş olmayan bir parçası.
    En yakın şeye uzandım ve her neyse ondan bir ısırık alırken gözlerine baktım.
    Bakmadan ne olduğunu söyleyemezdim. Her insan yiyeceği gibi çamurumsu ve
    iğrençti. Hıza çiğnedim ve yüzümü buruşturmamaya çalışarak yuttum. Yiyecek
    kütlesi boğazımdan yavaşça ve rahatsız edici şekilde indi. Daha sonra nasıl kusmak
    zorunda kalacağımı düşününce iç çektim. İğrenç.
    Bella’nın yüzünde şok vardı. Etkilenmişti.
    Gözlerimi devirmek istedim. Tabii ki böyle kandırmalarda iyi olacaktık.
    “Biri sana çamur yemek için meydan okusa yapabilirsin değil mi?”
    Burnunu buruşturdu ve gülümsedi. “Bir kere yapmıştım… bir iddiada. O
    kadar da kötü değildi.”
    Güldüm. “Sanırım şaşırmadım.”
    Samimi görünüyorlar değil mi? İyi beden dili. Bella’ya incelemelerimi sonra
    anlatırım. Eğer ilgileniyor olsa olacağı gibi ona doğru eğiliyor. İlgili görünüyor. Muhteşem
    görünüyor. Jessica iç çekti. Mmm.
    Jessica’ya baktım ve gerginlikle gözlerini kaçırıp yanındaki kıza kıkırdadı.
    Hmm. Mike’ta kalmak muhtemelen daha iyi. Gerçeklik hayal dünyası değil…
    “Jessica yaptığım her şeyi analiz ediyor.” diye bilgilendirdim Bella’yı. “Sana
    sonra anlatacak.”
    Tabağı ona doğru geri ittim – pizza olduğunu fark ettim – en iyi nasıl
    başlayabileceğimi düşünerek. Önceki sinirim sözler kafamda tekrar ederken tekrar
    alevlendi: Benden hoşlandığından daha çok; ama bununla ilgili ne yapabilirim bilmiyorum.
    Aynı pizza diliminden bir ısırık aldı. Ne kadar güven dolu olduğunu görmek beni
    hayrete düşürdü. Tabii ki zehirli olduğumu bilmiyordu – bu ona zarar vereceğinden
    değil tabii. Yine de bana farklı davranmasını beklerdim. Başka bir şekilde. Bunu hiç
    yapmadı – en azından olumsuz yönde…
    Nazikçe başlayacaktım.
    “Yani garson güzeldi öyle mi?”
    Tekrar kaşını kaldırdı. “Gerçekten fark etmedin mi?”
    Sanki herhangi bir kadın benim dikkatimi Bella’dan alabilirmiş gibi. Gülünç
    yine.
    “Hayır dikkat etmiyordum. Aklımda çok şey vardı.”
    “Zavallı kız.” dedi Bella gülümseyerek.
    Garsonu herhangi bir şekilde ilginç bulmamamdan memnun olmuştu. Bunu
    anlayabilirdim. Mike Newton’ı Biyoloji sınıfında sakatlamayı kaç kere hayal
    etmiştim?
    Gerçekten insan duygularının on yedi kısa ölümlü yılının birikiminin
    yüzyıldır içimde büyüyen ölümsüz tutkulardan daha güçlü olduğuna inanamazdı.
    “Jessica’ya söylediğin bir şey…” Sesimi sıradan tutamamıştım. “Beni rahatsız
    etti.”
    Anında savunmaya geçti. “Hoşlanmadığın bir şey duymana şaşırmadım.
    Gizlice dinleyenler hakkında ne derler bilirsin.”
    “Dinleyeceğime dair seni uyarmıştım.” diye hatırlattım ona.
    “Ve ben de düşündüğüm her şeyi bilmek istemeyeceğine dair seni
    uyarmıştım.”
    Ah onu ağlattığım zamanı düşünüyordu. Vicdan azabı sesimi boğuklaştırdı.
    “Uyardın. Tamamen haklı değilsin gerçi. Ne düşündüğünü bilmek istiyorum
    – her şeyi. Sadece… bazı şeyleri düşünüyor olmamanı dilerdim.”
    Daha fazla yarı-yalanlar. Onun beni önemsemesini istememem gerektiğini
    biliyordum; ama istiyordum. Tabii ki istiyordum.
    “Bu oldukça farklı bir şey.” diye homurdandı bana kaşlarını çatarak.
    “Ama konumuz tam olarak bu değil.”
    “O zaman ne?”
    Bana doğru eğildi eli boğazını hafifçe kavradı. Bu gözümü aldı – dikkatimi
    dağıttı. Ne kadar yumuşak olmalıydı…
    Odaklan diye emrettim kendime.
    “Gerçekten senin bana benim sana verdiğimden daha çok değer verdiğine mi
    inanıyorsun?” diye sordum. Soru kulağıma gülünç geldi kelimeler mücadele
    veriyormuş gibi.
    Gözleri büyüdü soluk alıp verişi durdu. Sonra gözlerini kırpıştırarak uzağa
    baktı. Zorlukla nefes aldı.
    “Yine yapıyorsun.” diye mırıldandı.
    “Neyi?”
    “Beni büyülüyorsun.” diye itiraf etti gözlerime ihtiyatla bakarak.
    “Ah.” Hmm. Bunu nasıl yapmayacağımdan pek emin değildim onu
    büyülemeyi istemediğimden de. Hala yapabildiğim için büyük heyecan
    duyuyordum; ama bu konuşmanın ilerlemesine katkıda bulunmuyordu.
    “Senin hatan değil.” İç çekti. “Elinde değil.”
    “Soruma cevap verecek misin?” diye sordum.
    Masaya baktı. “Evet.”
    Söylediği tek şey buydu.
    “Evet cevap vereceksin ya da evet gerçekten böyle düşünüyorsun?” diye
    sordum sabırsızca.
    “Evet gerçekten böyle düşünüyorum.” dedi yukarı bakmadan. Sesinde hafif
    bir hüzün vardı. Tekrar kızardı ve bilinçsizce dudağını ısırdı.
    Aniden hakikaten inandığı için bunu itiraf etmenin ona göre ne kadar zor
    olduğunu anladım ve Mike ödleğinden daha iyi olmadığımı fark ettim;
    kendiminkileri onaylamadan önce onun hislerini sormuştum. Tarafımı oldukça açık
    belli ettiğimi düşünmem önemli değildi. Ona ulaşamamıştım ve bu yüzden
    mazeretim yoktu.
    “Yanılıyorsun.”dedim. Sesimdeki şefkati mutlaka duymuş olmalıydı.
    Bella bana baktı gözleri anlaşılmazdı hiçbir şey ele vermiyorlardı. “Bunu
    bilemezsin.” diye fısıldadı.
    Düşüncelerini duyamadığım için duygularını küçümsediğimi düşünüyordu;
    ama gerçekte problem onun benim hislerimi küçümsemesiydi.
    “Sana böyle düşündüren ne?”
    Kaşlarının arasında bir kıvrım belirerek ve dudağını ısırarak bana baktı.
    Milyonuncu kere çaresizce onu duyabilmeyi diledim.
    Hangi düşünceyle boğuştuğunu söylemesi için yalvarmak üzereydim; ama
    konuşmamı engellemek için bir parmağını kaldırdı.
    “Düşünmeme izin ver.” dedi.
    Düşüncelerini düzenlediği sürece sabırlı olabilirdim.
    Ya da oluyormuş gibi davranabilirdim.
    Ellerini birbirine bastırdı narin parmaklarını birbirine geçirip ayırmaya
    başladı. Konuşurken ellerini sanki başkalarına aitlermiş gibi izliyordu.
    “Pekala açık olan sebebin dışında” diye mırıldandı. “Bazen… Emin
    olamıyorum – nasıl akıl okunacağını bilmiyorum – ama bazen başka bir şey
    söylerken veda etmeye çalışıyorsun gibi geliyor.” Yukarı bakmadı.
    Bunu yakalamıştı değil mi? Beni burada sadece zayıflık ve bencilliğin
    tuttuğunu da anlamış mıydı?
    “Akıllıca.” diye fısıldadım ve acı yüz ifadesini değiştirirken dehşetle izledim.
    Tahminini yalanlamak için acele ettim. “Aslında bu tam olarak yanıldığın yer–” diye
    başladım; ama açıklamasının ilk sözlerini hatırlayarak durakladım. Doğru
    anladığımdan emin olmasam da beni rahatsız etti. “’Açık olan sebep’ derken ne
    demek istiyorsun?”
    “Eh bana bir bak.” dedi.
    Bakıyordum. Her zaman yaptığım şey ona bakmaktı. Ne demek istemişti?
    “Ben tamamen sıradanım.” diye açıkladı. “Tabii ölümün kıyısından
    döndüğüm deneyimlerim ve sakarlığım dışında. Ve bir de kendine bak.” Bana doğru
    elini salladı sanki sesli söylenmeye değmeyecek kadar açık bir şeyi gösteriyormuş
    gibi.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:45

    Kafamı salladım ve tepsiyi kasaya götürdüm. “Yarısı benim için tabii ki.”
    Şüpheyle kaşını kaldırdı; ama ben yemeği öderken ve onunla geçen haftaki
    kan grubu ölçümünde yaşadığı feci deneyimden önce oturduğumuz masaya
    yürürken başka hiçbir şey söylemedi. Birkaç günden daha fazla zaman geçmiş gibi
    geliyordu. Şimdi her şey farklıydı.
    Yine karşıma oturdu. Tepsiyi ona ittim.
    “Ne istersen al.”
    Bir elma aldı ve yüzünde şüpheli bir bakışla elinde döndürdü.
    “Merak ediyorum…”
    Ne büyük sürpriz.
    “Biri sana yemek yeme konusunda meydan okursa ne yaparsın?” diye devam
    etti insan kulaklarının yakalayamayacağı bir sesle. Ölümsüz kulakları ayrı bir
    konuydu eğer dikkat ediyorlarsa. Muhtemelen onlara daha önce bahsetmeliydim…
    “Her zaman meraklısın” diye şikayet ettim. Ah pekala. Daha önce yapmamış
    değildim. Rolün bir parçasıydı. Hoş olmayan bir parçası.
    En yakın şeye uzandım ve her neyse ondan bir ısırık alırken gözlerine baktım.
    Bakmadan ne olduğunu söyleyemezdim. Her insan yiyeceği gibi çamurumsu ve
    iğrençti. Hıza çiğnedim ve yüzümü buruşturmamaya çalışarak yuttum. Yiyecek
    kütlesi boğazımdan yavaşça ve rahatsız edici şekilde indi. Daha sonra nasıl kusmak
    zorunda kalacağımı düşününce iç çektim. İğrenç.
    Bella’nın yüzünde şok vardı. Etkilenmişti.
    Gözlerimi devirmek istedim. Tabii ki böyle kandırmalarda iyi olacaktık.
    “Biri sana çamur yemek için meydan okusa yapabilirsin değil mi?”
    Burnunu buruşturdu ve gülümsedi. “Bir kere yapmıştım… bir iddiada. O
    kadar da kötü değildi.”
    Güldüm. “Sanırım şaşırmadım.”
    Samimi görünüyorlar değil mi? İyi beden dili. Bella’ya incelemelerimi sonra
    anlatırım. Eğer ilgileniyor olsa olacağı gibi ona doğru eğiliyor. İlgili görünüyor. Muhteşem
    görünüyor. Jessica iç çekti. Mmm.
    Jessica’ya baktım ve gerginlikle gözlerini kaçırıp yanındaki kıza kıkırdadı.
    Hmm. Mike’ta kalmak muhtemelen daha iyi. Gerçeklik hayal dünyası değil…
    “Jessica yaptığım her şeyi analiz ediyor.” diye bilgilendirdim Bella’yı. “Sana
    sonra anlatacak.”
    Tabağı ona doğru geri ittim – pizza olduğunu fark ettim – en iyi nasıl
    başlayabileceğimi düşünerek. Önceki sinirim sözler kafamda tekrar ederken tekrar
    alevlendi: Benden hoşlandığından daha çok; ama bununla ilgili ne yapabilirim bilmiyorum.
    Aynı pizza diliminden bir ısırık aldı. Ne kadar güven dolu olduğunu görmek beni
    hayrete düşürdü. Tabii ki zehirli olduğumu bilmiyordu – bu ona zarar vereceğinden
    değil tabii. Yine de bana farklı davranmasını beklerdim. Başka bir şekilde. Bunu hiç
    yapmadı – en azından olumsuz yönde…
    Nazikçe başlayacaktım.
    “Yani garson güzeldi öyle mi?”
    Tekrar kaşını kaldırdı. “Gerçekten fark etmedin mi?”
    Sanki herhangi bir kadın benim dikkatimi Bella’dan alabilirmiş gibi. Gülünç
    yine.
    “Hayır dikkat etmiyordum. Aklımda çok şey vardı.”
    “Zavallı kız.” dedi Bella gülümseyerek.
    Garsonu herhangi bir şekilde ilginç bulmamamdan memnun olmuştu. Bunu
    anlayabilirdim. Mike Newton’ı Biyoloji sınıfında sakatlamayı kaç kere hayal
    etmiştim?
    Gerçekten insan duygularının on yedi kısa ölümlü yılının birikiminin
    yüzyıldır içimde büyüyen ölümsüz tutkulardan daha güçlü olduğuna inanamazdı.
    “Jessica’ya söylediğin bir şey…” Sesimi sıradan tutamamıştım. “Beni rahatsız
    etti.”
    Anında savunmaya geçti. “Hoşlanmadığın bir şey duymana şaşırmadım.
    Gizlice dinleyenler hakkında ne derler bilirsin.”
    “Dinleyeceğime dair seni uyarmıştım.” diye hatırlattım ona.
    “Ve ben de düşündüğüm her şeyi bilmek istemeyeceğine dair seni
    uyarmıştım.”
    Ah onu ağlattığım zamanı düşünüyordu. Vicdan azabı sesimi boğuklaştırdı.
    “Uyardın. Tamamen haklı değilsin gerçi. Ne düşündüğünü bilmek istiyorum
    – her şeyi. Sadece… bazı şeyleri düşünüyor olmamanı dilerdim.”
    Daha fazla yarı-yalanlar. Onun beni önemsemesini istememem gerektiğini
    biliyordum; ama istiyordum. Tabii ki istiyordum.
    “Bu oldukça farklı bir şey.” diye homurdandı bana kaşlarını çatarak.
    “Ama konumuz tam olarak bu değil.”
    “O zaman ne?”
    Bana doğru eğildi eli boğazını hafifçe kavradı. Bu gözümü aldı – dikkatimi
    dağıttı. Ne kadar yumuşak olmalıydı…
    Odaklan diye emrettim kendime.
    “Gerçekten senin bana benim sana verdiğimden daha çok değer verdiğine mi
    inanıyorsun?” diye sordum. Soru kulağıma gülünç geldi kelimeler mücadele
    veriyormuş gibi.
    Gözleri büyüdü soluk alıp verişi durdu. Sonra gözlerini kırpıştırarak uzağa
    baktı. Zorlukla nefes aldı.
    “Yine yapıyorsun.” diye mırıldandı.
    “Neyi?”
    “Beni büyülüyorsun.” diye itiraf etti gözlerime ihtiyatla bakarak.
    “Ah.” Hmm. Bunu nasıl yapmayacağımdan pek emin değildim onu
    büyülemeyi istemediğimden de. Hala yapabildiğim için büyük heyecan
    duyuyordum; ama bu konuşmanın ilerlemesine katkıda bulunmuyordu.
    “Senin hatan değil.” İç çekti. “Elinde değil.”
    “Soruma cevap verecek misin?” diye sordum.
    Masaya baktı. “Evet.”
    Söylediği tek şey buydu.
    “Evet cevap vereceksin ya da evet gerçekten böyle düşünüyorsun?” diye
    sordum sabırsızca.
    “Evet gerçekten böyle düşünüyorum.” dedi yukarı bakmadan. Sesinde hafif
    bir hüzün vardı. Tekrar kızardı ve bilinçsizce dudağını ısırdı.
    Aniden hakikaten inandığı için bunu itiraf etmenin ona göre ne kadar zor
    olduğunu anladım ve Mike ödleğinden daha iyi olmadığımı fark ettim;
    kendiminkileri onaylamadan önce onun hislerini sormuştum. Tarafımı oldukça açık
    belli ettiğimi düşünmem önemli değildi. Ona ulaşamamıştım ve bu yüzden
    mazeretim yoktu.
    “Yanılıyorsun.”dedim. Sesimdeki şefkati mutlaka duymuş olmalıydı.
    Bella bana baktı gözleri anlaşılmazdı hiçbir şey ele vermiyorlardı. “Bunu
    bilemezsin.” diye fısıldadı.
    Düşüncelerini duyamadığım için duygularını küçümsediğimi düşünüyordu;
    ama gerçekte problem onun benim hislerimi küçümsemesiydi.
    “Sana böyle düşündüren ne?”
    Kaşlarının arasında bir kıvrım belirerek ve dudağını ısırarak bana baktı.
    Milyonuncu kere çaresizce onu duyabilmeyi diledim.
    Hangi düşünceyle boğuştuğunu söylemesi için yalvarmak üzereydim; ama
    konuşmamı engellemek için bir parmağını kaldırdı.
    “Düşünmeme izin ver.” dedi.
    Düşüncelerini düzenlediği sürece sabırlı olabilirdim.
    Ya da oluyormuş gibi davranabilirdim.
    Ellerini birbirine bastırdı narin parmaklarını birbirine geçirip ayırmaya
    başladı. Konuşurken ellerini sanki başkalarına aitlermiş gibi izliyordu.
    “Pekala açık olan sebebin dışında” diye mırıldandı. “Bazen… Emin
    olamıyorum – nasıl akıl okunacağını bilmiyorum – ama bazen başka bir şey
    söylerken veda etmeye çalışıyorsun gibi geliyor.” Yukarı bakmadı.
    Bunu yakalamıştı değil mi? Beni burada sadece zayıflık ve bencilliğin
    tuttuğunu da anlamış mıydı?
    “Akıllıca.” diye fısıldadım ve acı yüz ifadesini değiştirirken dehşetle izledim.
    Tahminini yalanlamak için acele ettim. “Aslında bu tam olarak yanıldığın yer–” diye
    başladım; ama açıklamasının ilk sözlerini hatırlayarak durakladım. Doğru
    anladığımdan emin olmasam da beni rahatsız etti. “’Açık olan sebep’ derken ne
    demek istiyorsun?”
    “Eh bana bir bak.” dedi.
    Bakıyordum. Her zaman yaptığım şey ona bakmaktı. Ne demek istemişti?
    “Ben tamamen sıradanım.” diye açıkladı. “Tabii ölümün kıyısından
    döndüğüm deneyimlerim ve sakarlığım dışında. Ve bir de kendine bak.” Bana doğru
    elini salladı sanki sesli söylenmeye değmeyecek kadar açık bir şeyi gösteriyormuş
    gibi.
    Sıradan olduğunu mu düşünüyordu? Bir şekilde ondan daha iyi olduğumu
    mu düşünüyordu? Kime göre? Jessica ya da Bayan Cope gibi aptal dar görüşlü kör
    insanlara göre mi? Nasıl oluyordu da anlamıyordu kendinin en güzel… en
    mükemmel… olduğunu… Bu kelimeler bile yeterli değildi.
    Ve onun hiçbir fikri yoktu.
    “Kendini tam olarak göremiyorsun biliyor musun?” dedim ona. “Kötü şeyler
    konusunda dermansız olduğunu itiraf ediyorum…” Neşesizce güldüm. Peşini
    bırakmayan kötü kaderi komik bulmuyordum; ama sakarlığı bir nevi komikti.
    Sevimli. Ona hem içinin hem de dışının güzel olduğunu söylesem bana inanır mıydı?
    Muhtemelen onaylamayı daha ikna edici bulurdu. “Ama ilk gününde okuldaki
    bütün erkeklerin ne düşündüğünü duymadın.”
    Ah o düşüncelerin umudu heyecanı istekliliği. İmkansız fantezilere dönüş
    hızları. İmkansız çünkü o onlardan hiçbirini istememişti.
    Evet dediği kişi bendim.
    Gülümsemem mutlaka kendini beğenmiş olmalıydı.
    Yüzü şaşkınlıkla boştu. “Buna inanmıyorum.” diye mırıldandı.
    “Bana sadece bir kere güven – sen sıradan tanımlamasının tam tersisin.”
    Varlığı bile tek başına bütün dünyanın yaratılışını haklı çıkarmaya yeterdi.
    İltifatlara alışık değildi bunu görebiliyordum. Alışmak zorunda kalacağı
    başka bir şey de buydu. Kızardı ve konuyu değiştirdi. “Ama ben veda etmiyorum.”
    “Görmüyor musun? Bu benim haklı olduğumu kanıtlıyor. En çok ben değer
    veriyorum çünkü eğer yapabilirsem…” Doğru şeyi yapabilmek için hiç yeterince
    fedakar olabilecek miydim? Çaresizce kafamı salladım. Yeterli gücü bulmak
    zorundaydım. O bir hayatı hak ediyordu. Alice’in onun için geldiğini gördüğü şeyi
    değil. “Eğer gitmek doğru şeyse…” Ve doğru şey olmalıydı değil mi? Umursamaz
    bir melek yoktu. Bella bana ait değildi. “O zaman senin ekşinmemen için güvende
    olman için ben kendimi ekşitirim.”
    Kelimeler ağzımdan çıkarken doğru olmalarını diledim.
    Bana öfkeyle baktı. Bir şekilde sözlerim onu sinirlendirmişti. “Ve benim aynı
    şeyi yapmayacağımı mı düşünüyorsun?” diye sordu öfkeyle.
    Çok öfkeli – çok yumuşak ve çok kırılgan. O birini nasıl ekşitebilirdi ki?
    “Hiçbir zaman bu kararı vermek zorunda kalmayacaksın.” dedim ona aramızdaki
    büyük fark yüzünden üzülerek.
    Gözlerindeki öfkenin yerini endişe alır ve kaşlarının arasındaki ufak kıvrımı
    ortaya çıkarırken bana baktı.
    Eğer bu kadar iyi ve kırılgan birinin onu beladan uzak tutacak bir koruyucu
    meleği yoksa evrenin düzeninde büyük bir sorun var demekti.
    Eh diye düşündüm kara mizahla en azından bir koruyucu vampiri var.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:46

    Gülümsedim. Kalmak için olan bahanemi ne kadar çok seviyordum. “Tabii
    seni güvende tutmak sürekli yanında olmamı gerektiren tam zamanlı bir iş gibi
    gelmeye başladı.”
    O da gülümsedi. “Bugün kimse beni öldürmeye çalışmadı” dedi kaygısızca
    ve sonra gözleri tekrar anlaşılmaz hale gelmeden önce yüzü yarım saniyeliğine
    şüpheli göründü.
    “Henüz.” diye ekledim.
    “Henüz.” dedi beni şaşırtarak. Korunmaya ihtiyacı olduğunu inkar etmesini
    beklemiştim.
    Nasıl yapar? Bencil budala! Bize bunu nasıl yapar? Rosalie’nin delici iç çığlıkları
    konsantrasyonumu bozdu.
    Kafeteryanın karşısında Emmett’in “Sakin ol Rose.” diye fısıldadığını
    duydum. Kolu omzundaydı onu yanında tutuyordu – alıkoyuyordu.
    Özür dilerim Edward diye düşündü Alice suçlu suçlu. Bella’nın çok şey bildiğini
    konuşmanızdan anladı… ve eğer ona gerçeği anında söylemeseydim çok daha kötü olacaktı.
    Bana güven.
    Bana eğer Rosalie’ye Bella’nın benim bir vampir olduğumu bildiğini evde rol
    yapmak zorunda kalmayacağı bir yerde söyleseydim ne olacağını gösterdiğinde
    irkildim. Okul bitene kadar sakinleşmezse Aston Martin’imi şehir dışında bir yere
    saklamak zorunda kalacaktım. En sevdiğim arabamın ezilmiş ve yanan görüntüsü
    üzücüydü – bir ceza hak ettiğimi bilmeme rağmen.
    Jasper da daha mutlu değildi.
    Onlarla sonra yüzleşirdim. Bella’yla beraber olmak için çok az vaktim vardı ve
    bunu harcamayacaktım. Ayrıca Alice’i duymak bana yapacak işlerim olduğunu
    hatırlatmıştı.
    “Sana başka bir sorum var.” dedim Rosalie’nin iç histerilerinin sesini
    bastırarak.
    “Sor.” diyerek gülümsedi Bella.
    “Cumartesi Seattle’a gerçekten gitmen gerekli mi yoksa bu sadece
    hayranlarından kurtulmak için kullandığın bir bahane miydi?”
    Yüzünü buruşturdu. “Biliyorsun seni Tyler olayında hala affetmedim. Onunla
    baloya gideceğimi düşünmesi senin suçun.”
    “Ben olmadan da sana sormanın bir yolunu bulurdu – sadece yüzünü görmek
    istedim.”
    Dehşet içindeki yüz ifadesini hatırlayınca güldüm. Kendi karanlık hikayemle
    ilgili söylediğim hiçbir şey yüzünü o hale getirmemişti. Gerçek onu korkutmamıştı.
    O benimle olmak istemişti.
    “Eğer sana teklif etseydim beni reddeder miydin?”
    “Muhtemelen hayır” dedi. “ama sonra iptal ederdim – hastalık ya da bilek
    burkulması numarası yapardım.”
    Ne kadar garip. “Niye böyle bir şey yapardın ki?”
    Anında anlamadığım için hayal kırıklığına uğramışçasına kafasını salladı.
    “Sanırım beni beden dersinde hiç görmedin; ama senin anlayacağını düşünmüştüm.”
    Ah. “Dümdüz bir zeminde üzerinde takılacak bir şey bulmadan
    yürüyememenden mi bahsediyorsun?”
    “Belli ki.”
    “Sorun olmazdı. Her şey yönetimde bitiyor.”
    Saniyenin kısa bir kesitinde bir dans sırasında – şüphesiz bu kazak yerine
    daha güzel ve zarif bir şey giyeceği bir yerde – onun kollarımda olması fikriyle
    kendimden geçmiştim.
    Kusursuz bir netlikle onu üzerine gelen minibüsün önünden ittiğimde
    vücudunun kendiminkinin altında nasıl hissettiğini hatırladım. Bu hissi panikten ya
    da üzüntüden ya da çaresizlikten daha güçlü olarak hatırlayabiliyordum. Çok sıcak
    ve çok yumuşaktı kendi kaya şeklime kolaylıkla uymuştu…
    Kendimi anıdan zorla geri çektim.
    “Ama bana cevap vermedin–” dedim benimle sakarlığı konusunda
    tartışacağını tahmin ederek. “Seattle’a gitmeye kararlı mısın yoksa başka bir şey
    yapmamızın bir sakıncası var mı?”
    Çapraşık – o gün benden uzaklaşma şansı vermeden seçenek sunuyordum.
    Adil değildim; ama dün gece ona bir söz vermiştim… ve onu tutma fikrinden
    hoşlanmıştım – neredeyse beni korkuttuğu kadar.
    Cumartesi günü güneş ışıyor olacaktı. Ona gerçek beni gösterebilirdim eğer
    dehşetine ve tiksinmesine katlanabilecek kadar cesursam. Bu riski alabileceğim bir
    yer biliyordum.
    “Başka seçeneklere açığım” dedi Bella. “ama isteyeceğim bir iyilik var.”
    “Ne?”
    “Arabayı ben kullanabilir miyim?”
    “Niye?”
    “Charlie’ye Seattle’a gideceğimi söylediğimde özellikle yalnız gidip
    gitmeyeceğimi sordu ve o sırada durum öyleydi. Eğer tekrar sorarsa muhtemelen
    yalan söylemem; ama yine soracağını sanmıyorum ve kamyonetimi evde bırakmak
    sadece konuyu gereksiz yere açar. Ayrıca araba sürüşün beni korkutuyor.”
    Gözlerimi devirdim. “Benimle ilgili seni korkutabilecek o kadar şey varken
    sen araba sürüşümden korkuyorsun.” Hakikaten beyni ters çalışıyordu. Rahatsız bir
    şekilde kafamı salladım.
    Edward diye seslendi Alice aceleyle.
    Aniden Alice’in görüşlerinden birinde parlak bir güneş ışığı dairesine
    bakıyordum.
    Bu iyi bildiğim Bella’yı götürmeyi düşündüğüm yerdi – benden başka
    kimsenin gitmediği küçük bir çayırlık. Yalnız kalmaya güvenebileceğim sessiz güzel
    bir yer – herhangi bir patika ya da insan yerleşkesinden yeterince uzaktı zihnim bile
    huzur bulabiliyordu.
    Alice de tanıdı çünkü beni kısa zaman önce başka bir görüşünde orada
    görmüştü – Alice’in Bella’yı minibüsten kurtardığım sabah gösterdiği değişken uzak
    görüntülerden biriydi.
    O bulanık görüşte yalnız değildim; ama şimdi netti – Bella orada benimleydi.
    O zaman yeterince cesurdum. Yüzünde gökkuşakları dans ediyordu gözleri
    anlaşılmazdı ve bana bakıyordu.
    Burası aynı yer diye düşündü Alice zihni görüntüyle eşleştiremediğim bir
    dehşetle doluyken. Gerginlik belki; ama dehşet? Ne demek istemişti aynı yer derken?
    Ve sonra gördüm.
    Edward! diye haykırdı Alice tiz bir sesle. Onu seviyorum Edward!
    Sesini haince kestim.
    Bella’yı benim sevdiğim gibi sevmiyordu. Görüşü imkansızdı. Yanlıştı. Bir
    şekilde kör olmuştu imkansızlıkları görüyordu.
    Yarım saniye bile geçmemişti. Bella yüzüme merakla ve isteğini kabul etmemi
    bekleyerek bakıyordu. Yüzümden geçen korkuyu görmüş müydü yoksa onun için
    çok mu hızlıydı?
    Alice’i ve kusurlu yalancı görüşlerini iterek Bella’ya bitmemiş konuşmamıza
    odaklandım. Dikkatimi hak etmiyorlardı.
    “Babana günü benimle geçirdiğini söylemek istemez misin?” diye sordum
    sesimden karanlık sızarak.
    Daha uzağa göndermeye kafamın içinde belirmelerini engellemeye çalışarak
    görüntüleri tekrar ittim.
    “Charlie ile ne kadar az o kadar iyi.” dedi Bella bu durumdan emin olarak.
    “Nereye gidiyoruz bu arada?”
    Alice yanılıyordu. Tamamen yanılıyordu. Bunun ihtimali yoktu ve bu sadece
    eski bir görüştü artık geçersizdi. İşler değişmişti.
    “Hava güzel olacak.” dedim yumuşakça panik ve kararsızlıkla savaşırken.
    Alice yanılıyordu. Bir şey duymamış ya da görmemiş gibi devam edecektim. “O
    yüzden insanların arasında olmayacağım… ve eğer istersen sen de benimle
    kalabilirsin.”
    Bella hemen anladı ve gözleri istekle parladı. “Ve bana güneşle ilgili
    kastettiğin şeyi mi göstereceksin?”
    Belki daha önce pek çok kere olduğu gibi tepkisi beklediğimin tersi olurdu.
    İhtimale gülümsedim ve ana geri dönmek için çabaladım. “Evet; ama…” Evet
    dememişti. “Eğer benimle… yalnız kalmak istemezsen yine de Seattle’a tek başına
    gitmemeni tercih ederim. O kadar büyük bir şehirde başına alabileceğin belayı
    düşününce ürperiyorum.”
    Dudaklarını birbirine bastırdı; alınmıştı.
    “Phoenix Seattle’dan üç kat daha büyük –sadece nüfus olarak. Fiziksel
    büyüklükte-“
    “Ama belli ki Phoenix’teyken başına bu kötü şans dadanmamıştı dedim
    savunmasını keserek. “O yüzden benimle kalmanı tercih ederim.”
    Sonsuza kadar kalabilirdi; ama yeterince uzun olmazdı.
    Böyle düşünmemeliydim. Sonsuza kadar vaktimiz yoktu. Geçen saniyeler
    öncekinden çok daha fazla sayılıyordu; ben olduğum gibi kalırken her saniye onu
    değiştiriyordu.
    “Seninle yalnız kalmanın benim için bir sakıncası yok.” dedi.
    Hayır – çünkü içgüdüleri tersti.
    “Biliyorum.” dedim iç çekerek. “Charlie’ye söylemelisin ama.”
    “Niye böyle bir şey yapayım?” diye sordu dehşete düşmüş görünerek.
    Ona baktım tamamen bastırmayı başaramadığım görüntüler kafamın içinde
    hastalıklı şekilde dönüyordu.
    “Bana seni geri getirmeme teşvik edici bir sebep vermek için.” diye tısladım.
    Bana bu kadarını verebilirdi – beni dikkatli olmaya zorlayacak bir tanık.
    Alice niye bu bilgiyi bana şimdi vermişti?
    Bella sesli bir şekilde yutkundu ve uzun bir süre bana baktı. Ne görmüştü?
    “Sanırım şansımı deneyeceğim.” dedi.
    Öff! Hayatını riske atmaktan bir heyecan mı duyuyordu? Adrenaline bayılıyor
    muydu?
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:46

    Uyaran bakışlarla bana bakan Alice’e kaşlarımı çattım. Onun yanında Rosalie
    öfkeyle bakıyordu; ama çok da umurumda değildi. Arabayı mahvetsin ne olacak?
    Sadece bir oyuncaktı.
    “Başka bir şey hakkında konuşalım.” diye önerdi Bella aniden.
    Asıl önemli olana nasıl bu kadar kayıtsız olabileceğini merak ederek Bella’ya
    baktım. Niye beni olduğum canavar olarak görmüyordu?
    “Ne hakkında konuşmak istiyorsun?”
    Gözleri kulak misafiri olabilecek biri olup olmadığını kontrol eder gibi önce
    sağa sonra sola kaydı. Mutlaka efsanelerle alakalı başka bir konu açacak olmalıydı.
    Gözleri bir saniyeliğine dondu vücudu dikeldi ve sonra tekrar bana baktı.
    “Geçen hafta niye Keçi Kayalıkları’na gittiniz… avlanmak için? Charlie
    yürümek için iyi bir yer olmadığını söyledi ayılar yüzünden.”
    Çok unutkan. Kaşımı kaldırarak ona baktım.
    “Ayılar?” dedi soluğu kesilerek.
    Yerleşmesini beklerken alayla güldüm. Bu beni ciddiye almasını sağlar mıydı?
    Herhangi bir şey bunu sağlar mıydı?
    İfadesini toparladı. “Biliyorsun ayı avlama sezonunda değiliz.” dedi gözlerini
    kısarak.
    “Eğer dikkatle okursan yasalar sadece silahlarla avlamayı yasaklıyor.”
    Yüzündeki kontrolünü bir anlığına tekrar kaybetti. Dudakları açıldı.
    “Ayılar?” dedi tekrar bu sefer şok yerine tereddütle.
    “Boz ayı Emmett’ın en sevdiği.”
    Yerleşmesini izleyerek gözlerine baktım.
    “Hmm” diye mırıldandı. Aşağı bakarak pizzadan bir ısırık daha aldı.
    Düşünceli bir şekilde çiğnedi sonra içeceğinden bir yudum aldı.
    “O zaman” dedi sonunda bana bakarak. “Senin en sevdiğin ne?”
    Sanırım böyle bir şey beklemeliydim; ama beklemiyordum. Bella her zaman
    ilginçti.
    “Dağ aslanı.” dedim düşünmeden.
    “Ah.” dedi sıradan bir tonla. Kalbi sanki en sevdiğim restoranı söylemişim
    gibi düzenli olarak atmaya devam etti.
    İyi o zaman. Eğer alışılmadık bir şey yokmuş gibi davranmak istiyorsa…
    “Tabii ki mantıksızca avlanarak doğaya zarar vermemek için dikkatli olmak
    zorundayız. Yırtıcı hayvanların fazla olduğu yerlere odaklanmaya çalışıyoruz.
    Burada her zaman geyik var; ama eğlencesi nerede?”
    Sanki ders veren bir öğretmenmişim gibi kibarca ilgili bir ifadeyle dinledi.
    Gülmek zorunda kaldım.
    “Gerçekten.” diye mırıldandı sakince pizzadan başka bir ısırık alarak.
    “Bahar başlangıcı Emmett’ın favori ayı sezonu.” dedim derse devam ederek.
    “Kış uykusundan yeni çıkmış oluyorlar o yüzden daha asabiler.”
    Yetmiş yıl geçmişti ve hala ilk maçı kaybetmeyi atlatamamıştı.
    “Asabi bir boz ayıdan daha eğlenceli bir şey olamaz.” diye katıldı Bella ciddi
    bir şekilde.
    Mantıksız sakinliğine kafamı sallarken kendimi gülmekten alıkoyamadım.
    Abartı olmalıydı. “Şimdi gerçekten ne düşündüğünü söyle lütfen.”
    “Resmetmeye çalışıyorum – ama yapamıyorum.” dedi kaşlarının arasında bir
    kıvrım belirerek. “Bir ayıyı silahsız nasıl avlayabiliyorsunuz?”
    “Ah silahlarımız var.” dedim ona ve genişçe gülümsedim. Ürkmesini
    beklemiştim; ama beni hareketsizce izlemeye devam etti. “Sadece yasaları
    hazırlarken düşünmedikleri çeşitten. Eğer televizyonda bir ayının saldırısını
    gördüysen Emmett’i avlanırken hayal edebilirsin.”
    Diğerlerinin oturduğu masaya baktı ve titredi.
    Sonunda. Ancak sonra kendime gülmek zorunda kaldım çünkü bir yanımın
    kayıtsız kalmasını dilediğini biliyordum.
    Şimdi bana bakarken koyu renk gözleri büyük ve derindi. “Sen de mi bir ayı
    gibisin?” diye sordu neredeyse fısıldayarak.
    “Daha çok aslan öyle söylüyorlar.” dedim ona sesimin normal çıkması için
    çabalayarak. “Belki de tercihlerimiz belirliyordur.”
    Dudakları köşelerinden yukarı doğru hafifçe kıvrıldı. “Belki de.” diye
    tekrarladı ve sonra başını yana doğru eğdi merak gözlerinde açıktı. “Bu ileride
    görebileceğim bir şey mi?”
    Dehşeti görmek için Alice’in görüntülerine ihtiyacım yoktu – hayal gücüm
    yeterliydi.
    “Kesinlikle hayır.” dedim öfkeyle.
    Benden geri çekildi gözleri sersemlemiş ve korkmuştu.
    Ben de aramıza mesafe koymak isteyerek geri çekildim. Hiçbir zaman
    görmeyecekti değil mi? Onu hayatta tutmama yardım edecek hiçbir şey
    yapmayacaktı.
    “Benim için çok mu korkutucu?” diye sordu sesi düzdü; ama kalbi hala iki
    kat hızla atıyordu.
    “Eğer durum bu olsaydı seni bu gece götürürdüm.” dedim dişlerimin
    arasından. “Sağlıklı bir doz korkuya ihtiyacın var. Senin için daha iyi bir şey
    olamaz.”
    “O zaman niye?” diye sordu azimle.
    Korkmasını bekleyerek ona öfkeyle baktım. Ben korkmuştum. Bella’nın
    yakınındayken avlanırsam olacakları çok net resmedebiliyordum.
    Gözleri merakla bakmaya devam etti sabırsızdı; ama başka bir şey yoktu.
    Cevabımı bekledi vazgeçmedi.
    Ama saatimiz bitmişti.
    “Sonra” dedim de ayağa kalktım. “Geç kalacağız.”
    Şaşkınlıkla etrafına baktı sanki öğle yemeğinde olduğumuzu unutmuş gibi.
    Sanki okulda olduğumuzu bile unutmuş gibi – özel bir yerde yalnız olmadığımıza
    şaşırmış gibi. Bu duyguyu tamamen anlıyordum. Onunlayken dünyanın kalanını
    hatırlamak zordu.
    Hızla kalktı ve çantasını omzuna attı.
    “Sonra o zaman.” dedi ve ağzının şeklinde kararlılığı görebildim bunu
    unutmayacaktı.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:46

    12. Karışıklıklar
    Bella’yla sessizce Biyoloji sınıfına yürüdük. O sırada kendimi yanımdaki kıza
    gerçek ve somut olana Alice’in yalancı anlamsız görüşlerini kafamdan uzak tutacak
    herhangi bir şeye odaklamaya çalışıyordum.
    Kaldırımda Trigonometri sınıfından bir çocukla bir ödevi tartışan Angela
    Weber’in önünden geçtik. Yine hayal kırıklığı bekleyerek düşüncelerini dikkatsizce
    taradım; ama bu sefer arzulu anlamlarıyla şaşırdım.
    Ah Angela’nın istediği bir şey vardı. Maalesef kolaylıkla hediye paketi
    yapılamazdı.
    Angela’nın umutsuz sevgisiyle bir anlığına garip şekilde rahatlamıştım. Onun
    asla bilmeyeceği bir yakınlık duygusu beni sardı ve o saniyede bu iyi insan kızıyla
    aynı noktadaydım.
    Trajik bir aşk hikayesi yaşayan tek kişinin ben olmadığımı görmek garip
    şekilde avutucuydu. Kalp kırıklığı her yerdeydi.
    Takip eden saniyede aniden sinirlenmiştim çünkü Angela’nın hikayesi trajik
    olmak zorunda değildi. O insandı karşısındaki insandı ve kafasında aşılamaz
    gözüken farklılık saçmaydı benim durumumla karşılaştırıldığında tamamen
    saçmaydı. Kalbinin kırık olması için bir neden yoktu. İstediğiyle olmamasına hiçbir
    geçerli sebep yokken ne kadar da gereksiz bir üzüntü yaşıyordu. Niye istediğine
    sahip olmasın ki? Niye bu hikayenin mutlu bir sonu olmasın?
    Ona bir hediye vermek istiyordum… Pekala ona istediğini verecektim. İnsan
    doğasıyla ilgili bildiklerimle muhtemelen zor bile olmayacaktı. Sevgisinin öznesinin
    yanında duran çocuğun hislerini taradım. İsteksiz görünmüyordu sadece Angela’yla
    aynı zorluk yüzünden engellenmişti. Umutsuz ve kaderine boyun eğmiş onun gibi.
    Yapmam gereken tek şey fikri aşılamaktı…
    Plan kolaylıkla hazırlandı senaryo çabalamama gerek kalmadan kendini
    yazdı. Emmett’ın yardımına ihtiyacım olacaktı – asıl zorluk ona bunu kabul
    ettirmekti. İnsan doğasını idare etmek vampir doğasını idare etmekten çok daha
    kolaydı.
    Çözümümde Angela’ya hediyemden memnun kalmıştım. Dikkatimi kendi
    problemlerimden uzaklaştırmak için iyiydi. Benimki de böyle kolay
    çözülemeyeceğine göre.
    Bella ile yerlerimize oturduğumuzda ruh halim biraz iyileşti. Belki daha
    olumlu olmalıydım. Belki Angela’nın açık çözümünün farkında olmaması gibi bir
    yerlerde gözümden kaçan bir çözüm vardı bizim için. Pek mümkün değil… ama niye
    umutsuzlukla vakit harcamalıydı ki? Konu Bella olunca boşa harcayacak zamanım
    yoktu. Her saniye önemliydi.
    Bay Banner eski bir televizyon getiriyordu. Özel olarak ilgilenmediği bir
    bölümü – genetik bozukluklar – önümüzdeki üç gün boyunca bir film göstererek
    geçecekti. Lorenzo’s Oil pek eğlenceli değildi; ama bu odadaki heyecanı durdurmadı.
    Notlar yok test materyalleri yok. Üç boş gün. İnsanlar havalara uçmuştu.
    Benim için fark etmezdi. Bella’dan başka hiçbir şeye dikkat etmeyi zaten
    düşünmüyordum.
    Bugün kendime nefes almak için yer bırakmak amacıyla sandalyemi
    onunkinden uzaklaştırmadım. Onun yerine normal bir insanın oturacağı kadar
    yakın oturdum. Arabadakinden daha yakın vücudumun sol tarafının onun teninden
    gelen sıcaklıkla kaplanmasına yetecek kadar.
    Bu garip bir deneyimdi hem keyif hem de gerginlik vericiydi; ama bunu bir
    masada karşısında oturmaya tercih ederdim. Alıştığımdan fazlaydı; ama anında
    anladım ki yeterli değildi. Tatmin olmamıştım. Ona bu kadar yakın olmak sadece
    daha da yakınlaşmak istememe neden oluyordu. Çekim yaklaştıkça güçleniyordu.
    Onu tehlike mıknatısı olmakla suçlamıştım. Şu anda bu kelimenin tam
    anlamıyla gerçek gibiydi. Ben tehlikeydim ve kendime ona yaklaşmak için izin
    verdiğim her santim ile çekimi kuvvetleniyordu.
    Ve sonra Bay Banner ışıkları kapattı.
    Işıksızlığın gözlerim için çok az şey ifade ettiği düşünülürse bunun böyle
    farklılık yaratması garipti. Hala önceki kadar kusursuz görebiliyordum. Odanın her
    ayrıntısı netti.
    O zaman bana göre karanlık olmayan bu karanlıktaki ani elektrik şoku
    niyeydi? Böyle net görebilen tek kişi olduğumu bildiğim için miydi? Benim ve
    Bella’nın diğerlerine görünmez olduğumuzu bildiğim için? Sanki yalnızmışız gibi
    sadece ikimiz karanlık odada saklanmış birbirimize çok yakın otururken…
    Elim iznim olmaksızın ona doğru hareket etti. Sadece eline dokunmak için
    onu karanlıkta tutmak için. Bu çok dehşet verici bir hata mı olurdu? Eğer tenim onu
    rahatsız ederse sadece elini çekerdi…
    Onu anında geri çektim kollarımı göğsümde sıkıca kavuşturdum ve ellerimi
    sıktım. Hata yapmak yok. Kendime hiç hata yapmayacağıma dair söz vermiştim ne
    kadar küçük görünürlerse görünsünler. Eğer elini tutarsam sadece daha fazlasını
    isterdim – başka bir önemsiz dokunuş ona doğru başka bir hareket. Bunu
    hissedebiliyordum. İçimde yeni bir arzu büyüyor öz kontrolümü ezmeye
    çalışıyordu.
    Hata yapmak yok.
    Bella kollarını güvenle göğsünde kavuşturdu ve ellerini yumruk yaptı tıpkı
    benim gibi.
    Ne düşünüyorsun? Bu kelimeleri ona fısıldamak için ölüyordum; ama oda o
    kadar sessizdi ki fısıltı bile duyulabilirdi.
    Film başladı ve karanlığı sadece biraz aydınlattı. Bella bana bir bakış attı.
    Vücudumu tuttuğum katı pozisyonu – onunki gibi – fark etti ve gülümsedi.
    Dudakları hafifçe ayrıldı ve gözleri samimi davetlerle dolu gibi göründü.
    Ya da belki görmek istediğimi görüyordum.
    Ben de ona gülümsedim; soluğu kesildi ve hızla gözlerini kaçırdı.
    Bu daha da kötü hale getirdi. Düşüncelerini bilmiyordum; ama aniden daha
    önce haklı olduğuma ona dokunmamı istediğine emindim. Benim gibi bu tehlikeli
    arzuyu o da hissediyordu.
    Vücudu ile vücudum arasında elektrik vızıldamaya başladı.
    Bir saat boyunca hareket etmedi benim gibi o da katı kontrollü pozisyonunu
    tuttu. Arada sırada bana baktı ve o anlarda vızıldayan akım beni ani bir şokla sarstı.
    Ders geçti – yavaşça; ama yine de yeterince yavaş değil. Bu çok yeniydi
    onunla birlikte günlerce böyle oturabilirdim sadece hissi tamamen yaşamak için.
    Dakikalar ilerler mantık ben ona dokunmayı haklı çıkarmaya çalıştığım
    sırada arzuyla savaşırken kendimle farklı farklı bir düzine tartışma yaşadım.
    Sonunda Bay Banner ışıkları tekrar açtı.
    Parlak florasan ışığında odadaki hava normale döndü. Bella iç çekti ve
    gerindi parmaklarını esnetti. O pozisyonda uzun süre kalmak onun için mutlaka zor
    olmalıydı. Benim için daha kolaydı – hareketsizlik doğaldı.
    Yüzündeki rahatlamış ifadeye güldüm. “Eh bu ilginçti.”
    “Hmm.” diye mırıldandı açıkça neyden bahsettiğimi anlayarak; ama yorum
    yapmayarak. Şu anda ne düşündüğünü bilmek için neler vermezdim.
    İç çektim. Dilemek hiçbir işe yaramazdı.
    “Gidelim mi?” diye sordum kalkarak
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:47

    Yüzünü buruşturdu ve sallanarak ayağa kalktı elleri düşmekten
    korkuyormuş gibi dışa dönüktü.
    Ona elimi verebilirdim ya da o eli dirseğinin altına koyup – sadece hafifçe –
    dengesini sağlamasına yarım edebilirdim. Şüphesiz bu o kadar da dehşet verici bir
    kural ihlali olmazdı…
    Hata yapmak yok.
    Spor salonuna yürürken çok sessizdi. Kaşları arasındaki kıvrım oradaydı
    derin derin düşündüğünün bir işareti. Ben de düşüncelere dalmıştım.
    Tenine bir dokunuş onu ekşitmez diye iddia etti bencil tarafım.
    Elimdeki basıncı kolaylıkla hafifletebilirdim. Kendimi sıkı kontrol edebilirsem
    çok zor değildi. Dokunma duyum insanlarınkinden daha gelişmişti; kristal kupaları
    hiçbirini kırmadan atıp tutabilir bir sabun köpüğünü patlatmadan okşayabilirdim.
    Sıkı kontrol altında olduğum sürece…
    Bella bir sabun köpüğü gibiydi – narin ve kısa ömürlü. Geçici.
    Onun hayatındaki varlığımı ne kadar süre haklı çıkarabilecektim? Ne kadar
    vaktim vardı? Şimdiki gibi bir şansım olacak mıydı bu an gibi bu saniye gibi? Her
    zaman erişebileceğim bir yerde olmayacaktı…
    Bella spor salonunun kapısında yüzünü bana döndü ve gözleri ifadem üzerine
    büyüdü. Konuşmadı. Gözlerindeki yansımadan kendime baktım ve içimde
    yaşadığım çatışmayı gördüm. Daha iyi olan yanım tartışmayı kaybettiğinde
    yüzümün değişimini izledim.
    Elim ben bilinçli bir emir vermeksizin kalktı. En ince camdan yapılmış gibi bir
    köpük kadar narinmiş gibi parmaklarım elmacık kemiklerini örten deriyi okşadı.
    Dokunuşumun altında ısındı ve saydam teninin altında kan akışının hızlandığını
    hissettim.
    Yeter diye emrettim elim kendini yüzünün yanına biçimlendirmek için yanıp
    tutuşmasına rağmen. Yeter.
    Elimi geri çekmek kendimi ona doğru daha da yaklaşmaktan alıkoymak çok
    zordu. Bir anda binlerce farklı ihtimal kafamın içinde belirdi – ona dokunmanın
    binlerce farklı yolu. Parmak ucumla dudaklarının şeklini izlemek avucumu
    çenesinin altına yerleştirmek tokasını çıkarıp saçlarının elime doğru dökülmesine
    izin vermek kollarımı beline dolamak onu vücudumun önünde tutmak…
    Yeter.
    Kendimi dönmek için ondan uzaklaşmak için zorladım. Vücudum katı bir
    şekilde hareket etti – isteksizce.
    Hızla yürürken – ayartıdan neredeyse koşarak kaçarken – zihnimin onu
    izlemek için kalmasına izin verdim. Mike Newton’ın düşüncelerini yakaladım – en
    seslileriydi – Bella’nın gözleri odağını kaybetmiş ve yanakları kırmızı halde onu fark
    etmeden yanından geçişini izliyordu. Öfkeyle baktı ve ismim kafasında hakaretlerle
    karıştı; kendimi hafifçe sırıtmaktan alıkoyamadım.
    Elim sızlıyordu. Esnetip yumruk yaptım; ama acısızca batmaya devam etti.
    Hayır onu ekşitmemiştim – ama ona dokunmak yine de bir hataydı.
    Ateş gibiydi – boğazımdaki susatıcı yangın bütün vücuduma yayılmış gibi.
    Bir daha ona yakın olduğumda kendimi ona dokunmaktan tekrar
    alıkoyabilecek miydim? Ve ona bir kere dokunduğumda orada durabilecek miydim?
    Daha fazla hata yapmak yok. Bu kadar. Anının tadını çıkar Edward dedim
    kendime ümitsizce ve ellerini kendine sakla. Ya bu ya da kendimi gitmeye zorlamam
    gerekecekti… bir şekilde çünkü hata yapmakta ısrar edersem onun yanında kalmak
    için kendime izin veremezdim.
    Derin bir nefes aldım ve düşüncelerimi düzenlemeye çalıştım.
    Emmett beni İngilizce binasının dışında yakaladı.
    “Selam Edward.” Daha iyi görünüyor. Garip; ama daha iyi. Mutlu.
    “Selam Em.” Mutlu mu görünüyordum? Sanırım kafamdaki karmaşaya
    rağmen öyle hissediyordum.
    Çeneni kapatsan iyi olur çocuk. Rosalie dilini koparmak istiyor.
    İç çektim. “Seni onunla uğraşmak zorunda bıraktığım için özür dilerim. Bana
    kızgın mısın?”
    “Hayır. Rose atlatır. Önünde sonunda olacaktı zaten.” Alice’in gördükleriyle…
    Alice’in görüşleri şu anda düşünmek istediğim şey değildi. Dişlerim birbirine
    kenetlenerek önüme baktım.
    Dikkat dağıtıcı bir şeyler için aranırken Ben Cheney’nin önümüzdeki
    İspanyolca sınıfına girdiğini gördüm. Ah – işte Angela Weber’e hediyesini vermek
    için şansım.
    Durdum ve Emmett’ın kolunu yakaladım. “Bir saniye dur.”
    Ne oldu?
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:47

    “Hak etmediğimi biliyorum; ama yine de benim için bir iyilik yapar mısın?”
    “Ne?” diye sordu merakla.
    Fısıldayarak – ve ne kadar sesli konuşulurlarsa konuşulsunlar insanların
    duyamayacağı bir hızla – ona isteğimi açıkladım.
    Bitirdiğimde bana boş bir ifadeyle baktı düşünceleri de yüzü kadar boştu.
    “Yani?” dedim. “Bana yardım edecek misin?”
    Cevap vermesi bir dakika aldı. “Ama niye?”
    “Hadi ama Emmett. Niye olmasın?”
    Sen kimsin ve kardeşime ne yaptın?
    “Okulun hep aynı olduğundan şikayet eden sen değil miydin? Bu farklı bir
    şey değil mi? Bir deney olarak düşün – insan doğası üzerine bir deney.”
    Boyun eğmeden önce bana bir süre daha baktı. “Pekala bu farklı haklısın…
    Tamam iyi.” Emmett homurdandı ve sonra omuz silkti. “Sana yardım edeceğim.”
    Ona sırıttım şimdi işin içinde o da olduğu için daha hevesliydim. Rosalie bir
    dertti; ama ona her zaman Emmett’ı seçtiği için borçlu olacaktım. Kimsenin benden
    daha iyi bir erkek kardeşi yoktu.
    Emmett’ın pratik yapmaya ihtiyacı yoktu. Sınıfa yürürken ona repliklerini
    fısıldadım.
    Ben çoktan arkamdaki sırasına yerleşmişti teslim etmek için ödevini
    toparlıyordu. Emmett ile oturduk ve aynı şeyi yaptık. Sınıf henüz sessiz değildi;
    bastırılmış konuşmaların mırıltısı Bayan Goff dikkatlerini isteyene kadar devam
    ederdi. Şu anda acele etmiyordu son dersin kısa sınavlarını değerlendiriyordu.
    “Ee” dedi Emmett sesi gerekenden daha yüksek olarak – eğer gerçekten
    sadece bana konuşuyor olsaydı. “Angela Weber’e çıkma teklif ettin mi?”
    Arkamdaki kağıt hışırtıları Ben donakaldığında ve dikkati anında bizim
    konuşmamıza çekildiğinde aniden durdu.
    Angela? Angela hakkında mı konuşuyorlar?
    İyi. Dikkatini çekmiştim.
    “Hayır.” dedim başımı açık bir pişmanlıkla yavaşça sallayarak.
    “Niye?” dedi Emmett doğaçlama yaparak. “Tavuk musun?”
    Yüzümü buruşturdum. “Hayır. Onun başka biriyle ilgilendiğini duydum.”
    Edward Cullen Angela’ya çıkma mı teklif edecekti? Ama… Hayır. Bundan hiç
    hoşlanmadım. Onu Angela’nın yakınında görmek istemiyorum. O… onun için doğru değil.
    Güvenli… değil.
    Cesareti koruyucu içgüdüyü beklemiyordum. Kıskançlık üzerinden
    çalışıyordum; ama her ne işlerse…
    “Bunun seni durdurmasına izin mi vereceksin?” diye sordu Emmett hakaret
    edercesine tekrar doğaçlama yaparak. “Rekabete yok musun?”
    Ona öfkeyle baktım; ama bana verdiği şeyi kullandım. “Bak sanırım o Ben
    denen çocuktan gerçekten hoşlanıyor. Onu ikna etmeye çalışmayacağım. Başka kızlar
    da var.”
    Arkamda bulunan sandalyedeki tepki gergindi.
    “Kim?” diye sordu Emmett senaryoya dönerek.
    “Labaratuvar partnerim Cheney soyadlı biri olduğunu söyledi. Kim
    olduğundan emin değilim.”
    Gülümsememi engelledim. Sadece mağrur Cullen’lar bu küçük okuldaki
    herkesi tanımıyor gibi yapıp inandırıcı olabilirdi.
    “Edward.” diye mırıldandı Emmett daha alçak bir sesle çocuğa doğru
    gözlerini devirerek. “Tam arkanda.” dedi ağız hareketleriyle öyle açıktı ki o insan
    rahatlıkla okuyabilirdi.
    “Ah.” diye mırıldandım.
    Sandalyemi döndürdüm ve arkamdaki çocuğa bir bakış attım. Bir
    saniyeliğine gözlüklerin arkasındaki siyah gözler korku doluydu; ama sonra açıkça
    aşağılayıcı değerlendirmemden gücenerek dar omuzlarını dikleştirdi. Çenesi kasıldı
    ve altın-kahverengi teni öfkeyle kızardı.
    “Hah.” dedim kibirle Emmett’e dönerken.
    Benden daha iyi olduğunu düşünüyor; ama Angela öyle düşünmüyor. Ona
    göstereceğim…
    Mükemmel.
    “Dansa Yorkie’yle gideceğini söylememiş miydin ama?” diye sordu Emmett.
    “Bu bir grup kararıydı belli ki.” Ben’in bundan emin olmasını istiyordum.
    “Angela utangaç bir kız. Eğer B–eh eğer bir oğlanın ona çıkma teklif edecek cesareti
    yoksa o da ona asla sormaz.”
    “Sen utangaç kızları seviyorsun.” dedi Emmett doğaçlamaya dönerek. Sessiz
    kızları. Hmmm bilmiyorum… Belki Bella Swan?
    Ona sırıttım. “Kesinlikle.” Sonra rolüme geri döndüm. “Belki Angela
    beklemekten bıkmıştır. Belki ona baloya beraber gitmeyi teklif ederim.”
    Hayır etmeyeceksin diye düşündü Ben sandalyesinde doğrularak. Ne var o
    benden uzunsa? Eğer o önemsemiyorsa ben de önemsemem. O bu okuldaki en iyi en zeki en
    güzel kız… ve o beni istiyor.
    Bu Ben’i sevmiştim. Parlak ve iyi niyetli gözüküyordu. Belki de Angela gibi
    bir kıza layıktı.
    Bayan Goff sınıfı selamlarken sıranın altından Emmett’e doğru başparmağımı
    kaldırdım.
    Tamam itiraf etmeliyim – bu biraz eğlenceliydi. diye düşündü.
    Bir aşk hikayesini mutlu sona bağlamaktan memnun olarak kendi kendime
    gülümsedim. Ben’in takip edeceğinden ve bu imzasız hediyemin Angela’ya
    ulaşacağından emindim.
    Bu insanlar altı inç uzunluğun mutluluklarını etkilemesine izin vererek ne
    kadar da aptalca davranıyorlardı…
    Başarım beni iyi bir ruh haline soktu. Yerime yerleşir ve eğlenmeye
    hazırlanırken tekrar gülümsedim. Sonuçta Bella’nın öğle yemeğinde söylediği gibi
    onu Beden dersinde hiç görmemiştim.
    Mike’ın düşünceleri spor salonunun etrafındaki çağıltıda bulunması en kolay
    olanıydı. Son birkaç haftada zihni tanıdıklaşmıştı. İç çekerek kendimi onu dinlemeye
    verdim. En azından Bella’ya dikkat edeceğine emin olabilirdim.
    Tam ona badminton eşi olmayı önerirken yetiştim; bunu söylerken diğer
    ortaklıkları kafasından geçti. Gülümsemem soldu dişlerim birbirine kenetlendi ve
    kendime Mike Newton’ı öldürmenin hoşgörülebilir bir seçenek olmadığını
    hatırlatmam gerekti.
    “Teşekkürler Mike – bunu yapmak zorunda değilsin biliyorsun.”
    “Endişelenme yolundan uzak tutarım.”
    Birbirlerine sırıttılar ve sayısız kazalar – her zaman bir şekilde Bella’ya bağlı –
    Mike’ın kafasında belirdi.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:48

    Bella raketini sanki bir çeşit silahmış gibi temkinle tutar ve kortun gerisinde
    duraklarken Mike başta tek başına oynadı. Sonra Koç Clapp oraya geldi ve Mike’a
    Bella’nın oynamasına izin vermesini söyledi.
    Eyvah diye düşündü Mike Bella iç çekip raketini garip bir açıyla tutarak ileri
    yürüdüğünde.
    Jennifer Ford kuşu düşünceleri kendini beğenmiş hale gelirken direkt olarak
    Bella’ya gönderdi. Mike Bella’nın raketini hedefinin çok uzağında sallayarak
    sendelediğini gördü ve atışı kazanmak için atıldı.
    Bella’nın raketinin yörüngesini korkuyla izledim. Elbette gergin fileye çarptı
    ve tekrar ona doğru gelip alnına indi ardından çınlayan bir küt sesiyle Mike’ın
    koluna çarptı.
    Of. Of. Ah. Bu iz bırakacak.
    Bella alnını ovuyordu. Ekşindiğini bile bile oturduğum yerde kalmak zordu;
    ama ne yapabilirdim eğer orada olsaydım? Ve ciddi gibi görünmüyordu… İzleyerek
    durakladım. Eğer tekrar denemeye çalışma gibi bir niyeti varsa onu dersten
    çıkarmak için bir bahane bulmam gerekecekti.
    Koç güldü. “Kusura bakma Newton.” Bu kız gördüğüm en uğursuz kişi.
    Diğerlerinin başına sarmamalı…
    Bella eski izleyici rolüne geri dönebilsin diye kasten arkasını döndü ve başka
    bir oyun izlemeye gitti.
    Of diye düşündü Mike tekrar kolunu ovarak. Bella’ya döndü. “İyi misin?”
    “Evet sen?” dedi mehcup bir şekilde kızararak.
    “Sanırım sorun yok.” Mızmız gibi görünmek istemiyorum; ama acıyor!
    Mike kolunu döndürdü ve irkildi.
    “Ben burada bekleyeceğim.” dedi Bella yüzünde acıdan çok utanç ve
    üzüntüyle. Belki en kötüsü Mike’a olmuştu. Kesinlike durumun bu olmasını
    umuyordum. En azından Bella artık oynamıyordu. Raketini arkasında çok dikkatle
    tutuyordu gözleri vicdan azabıyla büyümüştü… Kahkahamı öksürükle gizlemek
    zorunda kaldım.
    Bu kadar komik olan ne? Emmett öğrenmek istedi.
    “Sonra anlatırım.” diye mırıldandım.
    Bella tekrar oyuna girmedi. Koç onu görmezden geldi ve Mike’ın tek başına
    oynamasına izin verdi.
    Sınavı dersin sonunda çabucak bitirdim ve Bayan Goff erken çıkmama izin
    verdi. Kampuste yürürken Mike’ı dikkatle dinliyordum. Bella’yla benimle ilgili
    konuşmaya karar vermişti.
    Jessica çıktıklarına yemin ediyor. Niye? Niye Bella’yı seçmek zorundaydı?
    Mike buradaki asıl olağanüstülüğü anlamamıştı – onun beni seçtiğini.
    “Ee.”
    “Ne ee’si?”
    “Sen ve Cullen ha?” Sen ve ucube. Sanırım eğer zengin biri senin için bu kadar
    önemliyse…
    Aşağılayıcı sanısına dişlerimi gıcırdattım.
    “Seni ilgilendirmez Mike.”
    Savunmacı. O zaman doğru. Kahretsin. “Bundan hoşlanmıyorum.”
    “Hoşlanmak zorunda değilsin.” diye çıkıştı.
    Niye onun nasıl bir sirk şovu olduğunu göremiyor? Diğerleri gibi. Ona bakışı.
    İzlerken beni ürpertiyor. “Sana sanki… sanki yiyecek bir şeymişsin gibi bakıyor.”
    Korkuyla sinerek cevabını bekledim.
    Yüzü parlak kırmızıya dönüştü ve dudaklarını nefesini tutuyormuş gibi
    birbirine bastırdı. Sonra aniden dudaklarının arasından bir gülüş çıktı.
    Şimdi de bana gülüyor. Harika.
    Mike döndü aksi düşüncelerle üzerini değişmek için soyunma odasına girdi.
    Spor salonunun duvarına yaslandım ve kendimi toparlamaya çalıştım.
    Nasıl olurdu da Mike’ın suçlamasına gülebilirdi – tam isabetti öyle ki
    Forks’un her şeyin farkına varmaya başladığını düşünmüştüm… Niye onu
    öldürebileceğim fikrine gülmüştü bunun tamamen doğru olduğunu bile bile?
    Burada mizah neredeydi?
    Onun sorunu neydi?
    Hastalıklı bir mizah anlayışı mı vardı? Bu karakteriyle uyuşmuyordu; ama
    nasıl emin olabilirdim? Ya da belki uçarı melekle ilgili hayalim bir açıdan doğruydu
    hiç korku hissi olmaması konusunda. Cesur – kelime buydu. Başkaları aptal
    diyebilirdi; ama ben onun ne kadar zeki olduğunu biliyordum. Ancak sebebi her ne
    olursa olsun bu korkusuzluk ya da çarpık mizah anlayışı onun için iyi değildi. Onu
    daima tehlikeye atan bu garip yoksunluk muydu? Belki de bana burada her zaman
    ihtiyacı olurdu…
    Ruh halim düzelmeye başlamıştı.
    Eğer kendimi disipline sokabilir güvenli hale getirebilirsem o zaman belki de
    onunla kalmam doğru olurdu.
    Spor salonunun kapılarından yürüdüğünde omuzları katıydı ve alt dudağı
    yine dişlerinin arasındaydı – bir sıkıntı işareti. Ancak gözleri benimkilerle buluştuğu
    anda katı omuzları rahatladı ve geniş bir gülümseme yüzüne yayıldı. Bu garip
    şekilde huzurlu bir ifadeydi. Tereddüt etmeden yanıma geldi vücudunun sıcaklığı
    bana bir medcezir dalgası gibi çarpana kadar durmadı.
    “Selam.” diye fısıldadı.
    O anda hissettiğim mutluluk yine eşsizdi.
    “Merhaba.” dedim ve sonra – çünkü ruh halim aniden öyle düzelmişti ki
    onunla alay etme dürtüsüne direnemedim – ekledim “Beden dersi nasıldı?”
    Gülümsemesi bocaladı. “İyi.”
    Kötü bir yalancıydı.
    “Gerçekten mi?” diye sordum üzerine gitmek üzereydim – başıyla ilgili hala
    endişeliydim; acı çekiyor muydu? – ama Mike Newton’ın düşünceleri o kadar
    yüksek sesliydi ki konsantrasyonumu bozdu.
    Ondan nefret ediyorum. Keşke ölse. Umarım o gösterişli arabasını bir uçurumdan
    aşağı sürer. Niye onu yalnız bırakamıyor? Kendi türüyle ilgilensin – ucubelerle.
    “Ne?” diye sordu Bella.
    Gözlerim tekrar yüzüne odaklandı. Mike’ın geri giden sırtına ve sonra tekrar
    bana baktı.
    “Newton sinirlerimi bozuyor.” diyerek itiraf ettim.
    Ağzı açıldı ve gülümsemesi yok oldu. Belalı son saatini izleme gücümün
    olduğunu unutmuş ya da kullanmadığımı ummuş olmalıydı. “Tekrar
    dinlemiyordun?”
    “Başın nasıl?”
    “İnanılmazsın!” dedi dişlerinin arasından ve sonra arkasını dönüp sinirle park
    yerine doğru ilerledi. Teni koyu kırmızı renge büründü – utanmıştı.
    Sinirinin çabuk geçeceğini umarak adımlarımı ona uydurdum. Genellikle beni
    çabuk affederdi.
    “Seni Beden’de daha önce hiç görmediğimden bahseden sendin.” diye
    açıkladım. “Meraklandım.”
    Cevap vermedi; kaşları birleşti.
    Arabama giden yolun erkek öğrencilerden oluşan bir kalabalık tarafından
    kesildiğini görünce aniden durdu.
    Acaba bu şeyle ne kadar hızlandılar…
    Şu SMG vites pedallarına bak. Bunları dergiler dışında hiç görmemiştim…
    Güzel ızgaralar…
    Keşke öylece duran altmış bin dolarım olsa…
    İşte bu Rosalie’nin arabasını sadece kasaba dışında kullanmasının daha iyi
    olmasının nedeniydi.
    Kalabalık ve hevesli oğlanların arasından arabama doğru yol açtım; bir saniye
    tereddüt ettikten sonra Bella beni takip etti.
    “Gösterişli.” diye mırıldandım içeri girerken.
    “Ne tür bir araba bu?”
    “Bir M3”
    Suratını astı. “Arabaların dilinden anlamıyorum.”
    “Bir BMW” Gözlerimi devirdim ve sonra birilerini ezmeden çıkmaya
    odaklandım. Yolumdan çıkmak istemeyen birkaç çocukla göz göze gelmek zorunda
    kaldım. Bakşımla yarım saniyelik buluşma onları ikna etmeye yetmiş gibi göründü.
    “Hala sinirli misin?” diye sordum ona. Hoşnutsuzluk bildiren bakışı
    rahatlamıştı.
    “Kesinlikle” dedi sertçe.
    İç çektim. Belki konuyu hiç açmamalıydım. Ah peki. Sanırım özür dilemeyi
    deneyebilirdim. “Eğer özür dilersem beni affeder misin?”
    Bir süre düşündü. “Belki… eğer gerçekten kastedersen” diye karar verdi. “Ve
    bir daha yapmamaya söz verirsen.”
    Ona yalan söylemeyecektim ve bunu kabul etmemin imkanı yoktu. Belki ona
    başka bir değiş tokuş önerirsem…
    “Peki ya kastedersem ve bu cumartesi senin sürmene izin verirsem?” Bu
    düşünceye içimden irkildim.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
    YazYagmuru
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Genera10

    YazYagmuru


    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 17/09/07
    Cinsiyet Cinsiyet : Kadın
    Zodyak Zodyak : Boğa Sıçan
    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 7272
    Yaş Yaş : 40
    Kişisel ileti Kişisel ileti : . . .
    Ruh Hali Ruh Hali : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Melek10
    Takım Takım : Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Fenerb10

    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Empty
    MesajKonu: Geri: Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !   Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü ! - Sayfa 4 Icon_minitime22.01.10 15:48

    Kaşlarının arasındaki kıvrım yeni pazarlığı kafasında tartarken tekrar geri
    geldi. “Anlaştık.” dedi bir süre düşündükten sonra.
    Özrüme gelince… Daha önce Bella’yı özellikle büyülemeyi hiç denememiştim;
    ama şimdi iyi bir zaman gibi görünüyordu. Doğru yapıp yapmadığımı merak ederek
    gözlerine derin derin baktım. En inandırıcı tonumu kullandım.
    “O zaman seni üzdüğüm için çok üzgünüm.”
    Kalp atışının sesi yükseldi ve ritmi aniden kesik kesik hale geldi. Gözleri
    büyüdü biraz sersemlemiş göründü.
    Yarım gülümsedim. Doğru yapmışım gibi gözüküyordu. Tabii ki ben de onun
    gözlerinden uzağa bakmakta zorluk yaşıyordum. Eşit büyülenme. Yolu ezbere
    bilmem iyi bir şeydi.
    “Ve cumartesi sabahı erkenden kapında olacağım.” diye ekledim.
    Gözlerini hızla kırpıştırdı kafasını sanki boşaltmak istermiş gibi salladı. “Iı”
    dedi “eğer yolda açıklanamaz bir Volvo belirirse Charlie konusunda yardımcı
    olmaz.”
    Ah beni hala ne kadar az tanıyordu. “Arabayla gelmeye niyetim yok.”
    “Nasıl–” diye sormaya başladı.
    Onu böldüm. Cevaplamak kanıt olmadan zor olacaktı ve şimdi zamanı
    değildi. “Merak etme. Orada olacağım arabasız.”
    Başını yana eğdi bir saniyeliğine cevap için bastıracak gibi gözüktü; ama
    sonra fikrini değiştirmiş göründü.
    “’Sonra’ oldu mu?” diye sordu bugün kafetaryadaki bitmemiş diyalogumuzu
    hatırlatarak; zor bir soruyu sadece daha da zoru için bırakmıştı.
    “Sanırım oldu.” diye kabul ettim isteksizce.
    Evinin önüne park ettim nasıl açıklayacağımı düşünürken gerildim… canavar
    yanımı çok belli etmeden onu tekrar korkutmadan. Yoksa bu yanlış mıydı?
    Karanlığımı az göstermek?
    Öğle yemeğinde takındığı kibarca ilgili maskeyle bekledi. Eğer daha az gergin
    olsaydım mantıksız sakinliği beni güldürürdü.
    “Hala niye beni avlanırken göremeceğini mi merak ediyorsun?” diye sordum.
    “Eh çoğunlukla tepkini merak ediyordum.” dedi.
    “Seni korkuttum mu?” diye sordum yalanlayacağından emin olarak.
    “Hayır.”
    Gülmemeye çalıştım ve başaramadım. “Seni korkuttuğum için özür dilerim.”
    Sonra gülümsemem silindi. “Sadece senin orada olman fikri… biz avlanırken.”
    “Kötü mü olur?”
    İç görüntü çok fazlaydı – Bella boş karanlıkta çok savunmasız; ben
    kontrolden çıkmış halde… Kafamdan atmaya çalıştım. “Fazlasıyla.”
    “Çünkü…?”
    Derin bir nefes alıp bir anlığına yakıcı susuzluğa odaklandım. Onu hissettim
    idare ettim üzerindeki hakimiyetimi kanıtladım. Beni bir daha asla kontrol
    edemeyecekti – bunun doğru olmasını istedim. Onun için güvenli olacaktım. Onun
    kokusuyla karşılaştığımda kararlılığımın bir fark yaratacağına inanmayı dileyerek
    görmeksizin gelen bulutlara baktım.
    “Avlanırken… kendimizi duyularımıza veririz.” dedim ona her sözcük
    üzerine düşünerek. “Mantığımızı daha az kullanırız. Özellikle koku duyumuza. Eğer
    sen kontrolümü kaybettiğimde yakınlarda olursan…”
    O zaman şüphesiz olacakların – olabileceklerin değil olacakların – düşüncesinin
    ıstırabıyla kafamı salladım.
    Kalp atışındaki zıplamayı dinledim ve sonra huzursuzca gözlerini okumak
    için döndüm.
    Bella’nın yüzü sakin gözleri ciddiydi. Dudakları endişe olduğunu tahmin
    ettiğim bir duyguyla büzülmüştü; ama neyin endişesi? Kendi güvenliği? Yoksa
    benim ıstırabım? Belirsiz ifadesini kesin bir şekilde anlayabilmek için ona bakmaya
    devam ettim.
    O da bana baktı. Bir süre sonra gözleri büyüdü ve ışık değişmediği halde
    gözbebekleri genişledi.
    Nefes alıp verişim hızlandı sessiz araba aniden vızıldıyor gibiydi tıpkı bu
    öğleden sonra karanlık Biyoloji sınıfında olduğu gibi. Nabız gibi atan akım yine
    aramızda yarıştı ve kısa bir süre için ona dokunma arzum susuzluğumun
    isteklerinden bile daha güçlüydü.
    Çarpan elektrik tekrar bir nabzım varmış gibi hissetmemi sağladı. Vücudum
    onunla şakıyordu. Sanki insanmışım gibi. Dünyadaki her şeyden çok dudaklarının
    sıcaklığını benimkilerde hissetmek istedim. Bir saniyeliğine o gücü o kontrolü
    bulabilmek için çaresizce çabaladım ağzımı onun tenine o kadar yaklaştırabilmek
    için…
    Düzensizce bir nefes aldı ve ancak o zaman benim daha hızlı soluk almaya
    başladığımı ve onun nefes almayı tamamen kestiğini fark ettim.
    Aramızdaki bağı koparmaya çalışarak gözlerimi kapattım.
    Daha fazla hata yok.
    Bella’nın varlığı narin bir dengeye sahip binlerce kimyasal işleme bağlıydı
    hepsi çok kolay bozulabilirdi. Akciğerlerinin ritmik çalışması oksijen akışı onun için
    hayat ya da ölümdü. Narin kalbinin titrek temposu durdurulabilirdi pek çok aptal
    kaza ya da hastalık ya da… benim tarafımdan.
    Ailemin hiçbir ferdinin bir geri dönüş şansı önerildiğinde tereddüt edeceğine
    inanmıyordum – eğer ölümsüzlüğü tekrar ölümlülüğe değişebilirse. Hepimiz bunun
    için ateşin içinde dururduk. Gerekirse günlerce ya da yüzyıllarca yanardık.
    Türümüzün çoğu ölümsüzlüğü her şeyin ötesinde bir hediye olarak görürdü.
    Bunun için yalvaran insanlar bile vardı onlara hediyelerin en karanlığını verebilecek
    kişileri bulmak için karanlık yerleri arayanlar…
    Biz değil. Benim ailem değil. Biz insan olabilmek için her şeyi verirdik.
    Ama hiçbirimiz bir geri dönüş yolu için şu anda benim olduğum kadar çaresiz
    olmamıştı.
    Ön camdaki mikroskobik oyuklara baktım sanki camın içinde saklı bir çözüm
    varmış gibi. Elektrik gitmemişti ve ellerimi direksiyonda tutmak için odaklanmam
    gerekiyordu
    Elim ona dokunduğum yerden tekrar acısız olarak iğnelenmeye başladı.
    “Bella bence artık içeri girmelisin.”
    Yorum yapmadan uydu arabandan çıktı ve arkasından kapıyı kapattı. Felaket
    potansiyelini benim hissettiğim netlikle hissetmiş miydi?
    Gitmek onu ekşitmiş miydi gitmesine izin vermenin beni ekşittiği kadar? Tek
    avuntum onu kısa zaman içinde tekrar görecek olmamdı. Onun beni göreceğinden
    daha kısa süre içinde. Gülümsedim ve onunla bir kere daha konuşmak için pencereyi
    indirdim – vücudunun sıcaklığı arabanın dışındayken daha güvenliydi.
    Ne istediğimi görmek için döndü meraklıydı.
    Hala meraklıydı bugün çok fazla soru sormuş olmasına rağmen. Kendi
    merakım hiçbir şekilde tatmin olmamıştı; sorularını cevaplamak sadece benim
    sırlarımı ele vermişti – tahminlerim dışında ondan çok az şey almıştım. Bu adil
    değildi.
    “Ah Bella?”
    “Evet?”
    “Yarın sıra bende.”
    Alnı kırıştı. “Ne sırası?”
    “Soruları sorma sırası.” Yarın görgü tanıklarıyla dolu daha güvenli bir
    yerdeyken kendi cevaplarımı alacaktım. Arabanın dışında bile elektriğin yansıması
    havada vınladı. Ben de dışarı çıkmak istedim yanında durabilmek için bir bahane
    olarak onu kapıya kadar geçirmek…
    Daha fazla hata yapmak yok. Gaza bastım ve arkamda kaybolduğunda iç
    çektim. Her zaman ya Bella’ya doğru yaklaşıyor ya da Bella’dan uzağa kaçıyor gibi
    görünüyordum hiçbir zaman olduğum yerde kalamıyordum. Eğer biraz huzur
    bulacaksak kendimi yerde tutmanın bir yolunu bulmak zorundaydım..




    ~~Buraya kadar x) ~~
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://www.SerdarOrtac.biz
     
    Gece Yarısı Güneşi - Stephenie Meyer / İlk 12 Bölümü !
    Sayfa başına dön 
    4 sayfadaki 4 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4
     Similar topics
    -

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    ıllılı.ıl.lı.. Yaz Yağmuru Forum ..ıl.lı.ıllılı :: (¯`·.(¯`·.(¯`·. KüLTüR .·´¯).·´¯).·´¯) :: Genel Kültür :: Eserler-
    Buraya geçin: